Çin’in öncülüğünde imzalanan RCEP ile Asya Pasifik bölgesi küresel ekonomi ve ticaretin merkezi olma yoluna girdi. Çok kutuplu bir ekonomik sisteme evrilen dünyada Türkiye de kendini doğru şekilde konumlandırmalı.
I- 2020’de imzalanan ve 1 Ocak 2022’de yürürlüğe giren Kapsamlı Bölgesel Ekonomik İşbirliği Anlaşması (RCEP), Çin dâhil olmak üzere Asya-Pasifik bölgesinde 15 ülkeyi içeren dünyanın en büyük ticaret paktı, Dünyanın en büyük Ticaret Bloku ve Mega-Bölgesel Ticaret Anlaşması’dır (BTA). RCEP anlaşması, ABD ile Çin arasındaki küresel ekonomik üstünlük yarışının önemli bir unsuru haline geldi. Bu iki ekonomik dev arasındaki dinamikler, gelecek yıllarda uluslararası ilişkileri, ticaret politikalarını ve bölgesel ittifakları şekillendirmeye devam edecek.
II- Savaşının başladığına şahit olduk. Rusya-Ukrayna ihtilafı bir küresel hâkimiyet, hegemonya savaşıdır. Küresel ticaret, para ve güvenlik, teknoloji düzenlerinde tektonik depremler yaşanıyor, II. Dünya Savaşı sonrası ekonomik düzen çatırdıyor, süreç sıcak çatışmalara yol açıyor. Atlantik’in iki yakasında, ABD ve Avrupa’da gittikçe korumacı, merkantil ve çatışmacı politikalar hâkim oluyor. ABD tedricen kaybettiği küresel rekabet gücünü yeniden tesis etmekten ziyade rakiplerinin (AB, Çin, Tayvan, Japonya) rekabetçiliğine zarar verecek politikalara yöneliyor. ABD’nin Ukrayna Savaşı stratejilerinin birinci kurbanı AB ekonomilerinin rekabet gücü kaybı.
III- Asya-Pasifik’te Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve ASEAN’ın RCEP Anlaşmasıyla değer zinciri eksenli bir eklemlenme sürecine girmesiyle sembolleşen ‘Asya Çağı’ Atlantik İttifakı’nın ekonomik rekabetçiliğini de hızla erozyona uğratacak yüzyılın jeoekonomik gelişmesidir. Ticaret engellerini azaltmayı ve üye ülkeler arasında ekonomik entegrasyonu teşvik etmeyi amaçlıyor. RCEP’nin ekonomik sonuçları ticaretle sınırlı değil. Asya-Pasifik bölgesindeki jeopolitik ilişkileri ve güç dinamiklerini Çin lehine derinden sarstı. RCEP, en büyük üye ülke olarak Çin’e bölgedeki ekonomik etkisini artırma, dünya ekonomisinin merkezi haline gelen Asya ekonomi ve politiğinde müthiş bir jeoekonomik kaldıraç sağlama imkânı veriyor. Anlaşma, Çin’in bölgesel ticaret ve diplomasisini şekillendirme konusundaki rolünü oldukça güçlendirdi.
Jeoekonomik Sonuçlar:
Danny Quah(2011), “The Global Economy’s Shifting Centre of Gravity’’ adlı makalesinde dünya ekonomisinin ağırlık merkezinde eksen kayması olduğunu belirtiyor. 1980’lerde dünya ekonomisi çekim merkezi Avrupa ve ABD’nin ortalarında, Atlantik ortası bir yerde iken şimdi Asya’ya kaydı. 2008 küresel finans krizi ertesinde de Çin ve Doğu Asya’nın yükselişi iyice belirgin hale geldi. Önümüzdeki dönemde dünya ekonomisi çekim merkezi Hindistan ile Çin’in ortasında bir yerde olacak, Asya dünya ekonomi ve ticaretinde baskın merkez haline gelecek.
ABD gücü, Çin’in hızlı ekonomik büyümesi ve artan askeri, teknolojik gücüyle sarsıldı. İki ülke arasındaki ticaret ihtilaf ve anlaşmazlıkları, ekonomik üstünlük yarışının bir yansıması, hâkimiyet mücadelesinin parçası.
IV- 2022 Rakamlarıyla ABD 2 Trilyon, Çin + Hong Kong 4,2 trilyon dolar ihracat yapıyor. Ekonomik güç dengesinde yaşanan hızlı değişimin jeopolitik yansımaları çok sert oluyor. Dünya Ticaret Örgütü Temyiz Organının yargıç atamalarını veto ederek ortadan kaldıran ABD, küresel ticarette orman kanunları dönemini başlattı. Devletler gümrükle giremedikleri yerlere vekâlet savaşları yoluyla, geri plandan silah ve lojistik desteklerle girmeye çalışıyor, kaynak savaşlarından öte nükleer tehdit/tehlike seviyesi de tedricen artıyor.
VI- ABD ve Avrupa savaş, çatışma ve korumacılıkla uğraşırken RCEP bölgesi ekonomide hukukun üstünlüğü, karşılıklı işbirliklerinin derinleştirilmesi, kalkınma, bölüşüm, refah artışı, yüksek teknoloji ve değer zincirlerinin jeopolitik önemini tartışıyor. Türkiye küresel pazara giriş portföyünü millî güvenlik ekseninde çeşitlendirmeli, Doğu Asya/RCEP bölgesine yönelik dış ekonomik ilişkilerinde ticaret, yatırım, teknoloji transferi ve kapsamlı ekonomik işbirliği araçları ile uzun vadeli stratejik bir kanal açmalı.
VII- 24 Ağustos 2023’te Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde BRICS ülkeleri Arjantin, Mısır, İran, BAE ve Suudi Arabistan’ı üyeliğe davet etti. Çin ise bir taraftan Körfez Bölgesi’nde bölgesel barış diplomasisi yoluyla bir ‘Pax Gulfica’ kurarken diğer taraftan başta Suudi Arabistan olmak üzere ekonomik ilişkilerini derinleştiriyor.
ABD sözde hegemonyası 1971 Bretton Woods sistemine dayalı 1 ons altın/35 dolarlık parite çöküp sistem sarsıldığında, Arap petrolü destekli petrodolar sistemiyle yola devam etmiş, Vaşington’un hegemonyasının devamında Suudi Petrolü kritik rol oynamıştı. Aynı yıl Kissinger Çin’e giderek yeni sistemin kuvvetlendirilmesi, S.S.C.B’nin kuşatılıp dolar sisteminin devamı için Pekin’in desteğini almıştı. Çin bu sefer Kissinger’in stratejisini Riyad ziyaretiyle tekrarlıyor. ABD’nin en büyük Ortadoğu müttefikiyle derin ilişkiler kuruyor. Bir nevi ABD’yi dışlıyor (Crowding out). Suudi Arabistan dünya ihracatında yüzde 1,5 paya sahip olmasına karşın, petrolün stratejik önemi ile küresel ekonomi ve güvenlik dinamiklerinde hidrokarbonun oynadığı rol sayesinde temel oyuncu konumunda. Ortadoğu’daki çatışmaları biraz da bu perspektiften okumak gerek.
VIII- Dünya çok kutuplu ekonomik sisteme doğru evrilirken, Türkiye bunu fırsat bilip, yeni sistem hazırlıklarını doğru kurgulamalı, Cumhuriyetimizin 100. yılında yeni ekonomik sistem tercihi ne olursa olsun ‘Bağımsızlığı’ tekrar ilke haline getirmeli, AB ve ABD ile olan yarı manda mahiyetindeki ticari ve güvenlik rejimi tasfiye etmeli.