Birleşik Krallık tarafından hayata geçirilen ‘Brexit’ süreci sonrasında Fransa için ‘Frexit’ tartışmalarının yapıldığı, Batı ile Rusya arasındaki Ukrayna gerginliği sonrasında Brüksel’in neredeyse tamamen ABD vesayeti altına girme noktasına geldiği bu günlerde Türkiye ile AB arsında sanayi ürünlerini kapsayan sözde Gümrük Birliği’nin (DTÖ Hukukuna göre Gümrük Birliği olmayan!) güncellenmesi Türkiye’de maalesef bir dış ekonomik ilişkiler politika seçeneği olarak tartışılmakta. Halbuki mevcut haliyle vazedilen Gümrük Birliği revizyon tartışmaları, Türkiye’nin dış ekonomik ilişki idare yetkisini üye olunmayacak bir siyasi birliğe tamamen devretme anlamına gelmektedir.
1838 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Birleşik Krallık arasında imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile gelişmekte olan Osmanlı sanayi, tamamen Batı endüstriyel gücüne karşı koyamamış, tedricen çöküş ve tasfiye sürecine girmiştir. Baltalimanı Antlaşması ile Osmanlı Devleti, İngiltere ve Batıya başta dış ticaret ve sektörel koruma haklarından vazgeçmek dahil pek çok siyasi ve ekonomik imtiyazlar vermek durumunda kalınmıştır. Bir yıl sonra 1839 yılında imzalan Tanzimat Fermanı ile (O dönemin ulusal programı) Batı, Osmanlı devletinin içişlerini de büyük ölçüde kontrol altına almıştı. Padişah Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için yapılan peş peşe borçlanmalar ardından borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen Osmanlı Devleti, kurulan Düyunu Umumiye idaresi ile hem ticari (reel ekonomi) hem de finansal açıdan Batıya tamamen teslim olmuştu.
Türkiye-AB Gümrük Birliği güncelleme(!) söylemini söz konusu tarihsel bağlam etrafında değerlendirmemek bu günü anlamlandırmak açısından sağlıklı olmayacaktır. O dönemlerde Türk Sanayi Batıya karşı yüzde 5’ler civarında, zaman zaman Fransa’ya yüzde 3’lere kadar indirilen gümrük vergileriyle korunduğu anlaşılmaktadır. Bugün bile Türkiye sanayi sektörü, yüzde 4’ler civarında çok düşük bir koruma oranına sahip olup, Alman endüstrisi ile aynı oranlarda kendini korumaya çalışmaktadır. Atatürk dönemi Türkiye’si hariç Avrupa Kıtasının periferisindeki bu yarı sömürge düzeninin andıran Türk Sanayi üzerindeki Gümrük Birliği korsesi ya da bağımlılığı halen devam etmektedir.
Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi Meselesi!
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi kapsamında, 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararıyla 1 Ocak 1996 tarihi itibarıyla Türkiye ile AB arasında oluşturulan Gümrük Birliği’nin;
a) Tarım Sektörü ve ticaretinin Gümrük Birliği kapsamına alınması,
b) Hizmet Ticaretinin Gümrük Birliği kapsamına alınması,
c) Türkiye - AB Gümrük Birliği kapsamında bir “anlaşmazlıkların halli mekanizması” tesis edilmesi,
d) Serbest ticaret anlaşmaları kapsamında AB’nin Türkiye’den haksız şekilde aldığı ticaret marjlarının önlenmesi için karar alma mekanizmalarına Türkiye’nin dahil edilmesi ve bazı ikincil konuların ele alınmaya çalışıldığı görülmektedir.
Değerlendirme
1) Öncelikle Türkiye ile AB arasındaki 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararıyla 1 Ocak 1996 tarihi itibarıyla Türkiye ile AB arasında oluşturulan düzenleme bir Gümrük Birliği veya tam manasıyla Gümrük Birliği değildir. Sanayi ürünleri ile bazı işlenmiş tarım ürünleriyle sınırlı, kısmi bir çerçeveye sahiptir.
2) Türkiye’yi sanayi sektöründe zaten bağımlı hale getirmiş olan AB, Gümrük Birliği güncellemesi ile karar alma mekanizmalarına asla almayacağını belli ettiği ülkemizin en büyük sektörü olan hizmet ve siyasi açıdan hassas sektör olan tarımın da yönetimini devralmış olacak.
3) Ayrıca, ikili ilişkilerde zaten Türkiye aleyhine asimetrik güce sahip olduğu için hukuki açıdan ülkemizi tam bir manda rejimine çevirecek, Ankara’nın ikili ilişkilerin hukuki boyutu üzerindeki etkisini tamamen etkisiz kılacak “anlaşmazlıkların halli mekanizması” kurarak Türkiye’yi dış ekonomik ilişkilere dair egemenlik yetkileri açısından tam bir sömürge haline getirecek şekilde etki ve nüfuz alanını mutlaklaştırmaya çalışmaktadır.
İşin garip yanı Türkiye’de bu konuda istekli ancak ne yaptığının tam farkında olmayan ciddi bir yarı aydın kitle bulunması sebebiyle kamuoyu büyük ölçüde yanıltılmaktadır. Tam üye olmadığımız, siyasi mekanizmalarına asla katılamayacağımız, askeri ve güvenlik politikalarının neredeyse bize karşı oluşturulduğu bir birliğe hiçbir yetkiye sahip olmadan Türkiye ekonomisinin idaresini hiçbir hükümet teslim etmez, istese de edemez. Yapılsa ne olurdu?
1. Ekonomik Bağımlılık: Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği düzenlemesi, Türk ekonomisini zaten AB’ye bağımlı kılmışken bu defa Türkiye ekonomisinin idaresi tamamen Brüksel’in kontrolüne geçecektir.
2. Rekabet Baskısı: AB ülkeleri ile Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler ve “anlaşmazlıkların halli” sürecini de ihtiva eder hale gelmesi, Türk sanayinin AB pazarında halihazırda karşılaştıklarına ilaveten, tarım, hizmetler (Turizm, ulaştırma, bankacılık, finans, enerji, Telekom, bilgisayar, danışmanlık hizmetleri, eğitim, sağlık vb.) AB’nin rekabet ve insafına bırakacaktır.
3. Mal Serbest Ticaret Anlaşmaları Dışında Hizmet STA’larında da Manevra Alanın Kaybı: AB, Türkiye’nin AB dışındaki ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapmasına izin vermezken, AB’nin serbest ticaret anlaşmalarına uymak zorunda kalması, Türkiye’nin ticaret politikasını sınırlarken şimdi Türk tarımı ve tüm hizmetler sektörü AB’nin “marj haksızlığına” kurban edilecektir.
4. Hükümetlerin Yetki Kaybı ve AB ile Siyasi Gerginlikler: AB ile Türkiye arasında yaşanan siyasi konulardaki farklılıklar, Gümrük Birliği’nin işleyişini neredeyse durdurmuşken, buna tarım ve hizmetlerin ve anlaşmazlık çözüm mekanizmalarını eklemek Türkiye’nin iktisat politikası egemenlik yetkisini tamamen devretme anlamına gelecektir. Bu durum Toprak kaybını isteyerek kabul etmekle hemen hemen aynı anlama gelmektedir.
5. Ekonomik Kalkınma Politikalarının Sonu: AB ile Gümrük Birliği, Türkiye’nin hali hazırda sanayi politikalarını kısıtlarken buna tarım ve hizmetler de eklenecek, yerli endüstrilerin rekabet gücünün ulusal düzeyde korunması imkansızlaşacaktır.
6. Katılım Süreci ve Oyalama Taktiği ile Türkiye’nin Jeopolitik Çıpalanması: Güvenlik politikaları ve savunması ABD tarafından sağlanan AB ile Gümrük Birliği revizyonu dolaylı olarak Türkiye’nin güvenlik politikalarına ilaveten ekonomik olarak da ABD nüfuz alanına girmesi anlamına gelecek.
Türkiye’nin AB’ne, AB güvenlik ve Askeri mekanizmalarına, lojistik ve ulaştırma stratejilerine, sürdürülebilirlik politika geliştirme süreçlerine hiçbir şekilde dahil olmayacağının iki tarafça da kabul edildiğini herkesin bildiği mevcut şartlar altında Gümrük Birliği’nin revizyonunda ısrar etmek bir tür yeni mandacılık, tam teslimiyet anlamına gelmektedir. Bu politikaları hiçbir Türk Hükümeti kabul etmez, edemez.
Peki yapılan nedir?
Cevabını muhataplar versin!
EDİTÖR NOTU: Gümrük Birliği revizyon tartışmaları, Türkiye’nin dış ekonomik ilişki idare yetkisini üye olunmayacak bir siyasi birliğe tamamen devretme anlamına geliyor.