“Bir filozof, gece karanlık bir odaya girip orada olmayan siyah bir kedi arayan kişidir. Bir ilahiyatçı da aynısını yapar, ancak çıkar çıkmaz kediyi bulduğunu iddia eder. Sosyal bilimci ise baştan beri o karanlık odada bir siyah kedi olduğundan şüphelenen ve kedi tarafından önkolunda çizikler oluşmuş olarak odadan çıkan kişidir.” (Nick Philips, 1980; Ruggie, 1982)
Ruggie, uluslararası rejimlerin öğrencileri olarak, filozof mu yoksa sosyal bilimci miyiz sorusuna yanıt vermek ve o çiziklere başka bir örnek sunarak kedinin gerçekten orada olduğunu göstermek için ikna edici gerekçe ve kanıtlar sunmanın önemli olduğunun altını çizmektedir. Batı kapitalizminin tarihsel anlatısı yalnızca bir ekonomik modelin değil, ideolojik, kurumsal ve zihinsel bir inşanın ürünüdür. Bu anlatı kimi dönemlerde piyasa güçlerinin doğal evrimi, kimi zaman da kalkınma, modernleşme ve refahın ön koşulu olarak meşrulaştırılmıştır. Son yıllarda sosyal bilimlerde güç kazanan eleştirel yaklaşımlar, bu anlatının nesnel bir gerçeklikten çok belirli çıkar ve ideolojilere hizmet eden bir kurgu olduğunu göstermektedir. Bu yazıda, Batı kapitalizminin tarihsel anlatısının nasıl yeniden yazıldığı; John Gerard Ruggie’nin “gömülü liberalizm” kavramsallaştırması, Ha-Joon Chang’ın “merdiveni itme” metaforu ve Jacob Assa’nın “istatistiksel merdiveni itme” eleştirisi üzerinden ele alınacak. II. Dünya Savaşı sonrası şekillenen uluslararası ekonomik düzen, Ruggie’nin ifadesiyle “gömülü liberalizm” sayesinde normatif meşruiyet kazanmıştır. Bu modelde piyasa serbestliği, sosyal koruma mekanizmalarıyla birlikte var olabilmiştir.
Batı kapitalizminin anlatılar yoluyla meşrulaştırılması
Kapitalizmin tarihsel süreçte meşrulaştırılması yalnızca ekonomik pratiklerin uygulanmasıyla değil, bu pratikleri meşrulaştıran ve rasyonelleştiren anlatılar aracılığıyla da gerçekleşmiştir. Ekonomik sistemlerin işleyiş biçimleri kadar, bu sistemlerin toplumdaki kabulü ve sürekliliği büyük ölçüde onların etrafında şekillenen ideolojik ve kurumsal anlatılarla desteklenmiştir. Kapitalizmin meşruiyeti, piyasa mekanizmalarının toplumsal refah ve istikrarla uyumlu olduğu yönündeki söylemlerle güçlendirilmiş ve böylece ekonomik düzen hem teknik hem de normatif bir çerçeve kazanmıştır. Bu bağlamda, gömülü liberalizm kavramı, kapitalizmin savaş sonrası dönemde nasıl işlediğine dair açıklayıcı ve meşrulaştırıcı bir anlatı olarak ön plana çıkar. John Gerard Ruggie’nin 1982 yılında ortaya koyduğu bu kavram, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası ekonomik düzenin temel karakterini tanımlamak için geliştirilmiştir. Ruggie, gömülü liberalizmi, piyasa mekanizmasının özerk ve serbest bir yapı olarak değil, sosyal güvenlik, refah devleti ve istihdam politikaları gibi toplumsal koruma mekanizmalarıyla birlikte işleyen bir sistem olarak tanımlar. Bu anlamda gömülü liberalizm, piyasanın toplumsal bağlamdan koparılarak salt ekonomik çıkarlar doğrultusunda işlemesini engelleyen, ekonomik faaliyetleri sosyal normlar ve devlet müdahaleleriyle dengeleyen bir düzen anlayışıdır.
Ruggie’ye göre, savaş sonrası Batılı ekonomiler, küresel düzeyde serbest ticaret ve ekonomik liberalizm ilkelerini yaygınlaştırmaya çalışırken, kendi iç ekonomik düzenlerinde piyasa mekanizmasının yarattığı sosyal riskleri azaltmak üzere geniş kapsamlı sosyal politikalar uygulamışlardır. Bu durum, Bretton Woods sistemi ve Keynesyen ekonomi politikaları temelinde şekillenmiş; devlet müdahalesi, tam istihdam hedefi ve sosyal refah programları piyasa güçlerinin gömülü olduğu bir ortam yaratmıştır. Böylelikle, hem uluslararası ekonomik entegrasyonun sağlanması hem de iç istikrarın korunması amaçlanmış, ekonomik büyüme ile sosyal koruma arasında dengeli bir ilişki tesis edilmiştir.
Bu anlatı, Batı kapitalizminin meşruluğunu sadece ekonomik etkinlik ve büyümeye değil, aynı zamanda sosyal adalet ve refah düzeyinin artırılmasına da dayandırmış, böylece ekonomik liberalizm ile sosyal devlet politikalarını bir arada yürütmenin normatif temellerini oluşturmuştur. Ancak gömülü liberalizmin bu normatif yapısı, özellikle 1970’lerden itibaren neoliberal dönüşümle birlikte çözülmüş; piyasa mekanizmaları sosyal bağlamından kopmuş ve devlet müdahalesi giderek sınırlandırılmıştır. Bu dönüşüm süreci, ekonomik sistemin ve ona ilişkin anlatıların yeniden şekillenmesini beraberinde getirmiştir.
II. Ruggie’nin gömülü liberalizmi: Keynesyen konsensüsün normatif kabuğu
“Savaş sonrası kurumsal yeniden yapılanmanın görevi, iç istikrarı koruyup desteklerken savaşlar arası dönemin yıkıcı dış sonuçlarını önleyecek bir çerçeve geliştirmekti. İşte bu, gömülü liberalizm uzlaşmasının özüdür.” (Ruggie, 1982)
Karl Polanyi’nin The Great Transformation (1944) adlı eserinde vurguladığı üzere, modern kapitalist ekonomi, piyasa ilişkilerini sosyal bağlamdan kopararak bağımsızlaştırmıştır. Geleneksel olarak ekonomi; toplumsal, kültürel ve dinsel normlarla iç içeydi, ancak 20. yüzyılda piyasa mekanizmaları toplumdan ayrılarak özerk hale gelmiştir. Bu ayrışma, piyasanın kendi kurallarıyla işlemesini mümkün kılmış, ancak toplumsal sorunları da artırmıştır. Ruggie, gömülü liberalizmin Bretton Woods sistemine normatif meşruiyet kazandırmak için üretilen bir kavram olduğunu iddia eder. Bu modelde piyasa güçleri toplumsal amaçlarla bağdaştırılmış, sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiş ve devletlerin sosyal refah politikaları uygulaması teşvik edilmiştir.
Bretton Woods sistemi (1944), sabit ama ayarlanabilir döviz kurları, sermaye kontrolleri ve tam istihdam hedefiyle Keynesyen iktisadın izlerini taşır. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar bu kurumsal mimarinin temel taşlarıdır. Bu dönemde piyasa güçleri ile toplumsal ihtiyaçlar arasında yeni bir denge kurulmuş, sosyal refah devleti bu dengenin taşıyıcısı olmuştur. 1950’ler ve 1960’larda özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik büyüme ve sosyal refah bu düzen içinde sağlanmıştır. Ancak 1970’lerden itibaren neoliberal dönüşümle birlikte sermaye hareketleri serbestleşmiş, devlet müdahalesi azalmış ve piyasa güçleri sistemden ayrışarak gömülü olmaktan çıkmış (disembedded) ve toplumsal politika parantezinin dışına çıkarılmıştır.
Chang’ın merdiven tezi: Gelişmişler, merdiveni yukarı çekti
“Bugün gelişmekte olan ülkelere önerilen politikalar ve kurumlar, geçmişte gelişmiş ülkelerin kalkınırken kullandıkları araçlarla aynı değil. Aksine, bu ülkeler, sanayileşmelerini tamamlayana dek yüksek gümrük tarifeleri, ihracat sübvansiyonları ve korumacı sanayi politikalarını yoğun biçimde uyguladı; ancak kalkınmayı tamamladıktan sonra bu merdiveni yukarı çektiler.” (Chang, 2002, s. 2-3)
Chang’ın “merdiveni çekmek” metaforu, kalkınma tarihinde gelişmiş ülkelerin izlediği politikaları ve günümüzde gelişmekte olanlara yasaklanmasını güçlü biçimde eleştirir. Batılı ülkelerin kendi kalkınma süreçlerinde uyguladıkları müdahaleci politikaları sonradan yasaklayarak, gelişmekte olanların aynı yolları izlemesini engellediği savunulur. İngiltere, ABD, Almanya, Japonya, İsveç ve Kore gibi ülkeler korumacı sanayi politikaları, yüksek tarifeler, devlet sübvansiyonları, seçici yatırım politikaları ve gevşek patent rejimleri uygulamış; bu politikalar ekonomik kalkınmada temel araçlar olmuştur. Friedrich List ve Alexander Hamilton, yeni sanayilerin korunması gerektiğini savunmuş, Hamilton’un “bebek endüstriler” tezi devlet desteği önerirken, List üretici güçlerin gelişmesini kalkınmanın temeli olarak görmüştür. Chang, gelişmiş ülkelerin bu deneyimleri gizleyerek serbest piyasa ilkelerini evrensel norm olarak dayatmasını “merdiveni çekmek” olarak adlandırır. Bu, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma araçlarına erişimini engeller.
İstatistiksel Merdiveni Tekmelemek: Kalkınmanın Ölçümünde İkiyüzlülük
“Ekonomiyi ölçme çabaları başından beri ülkelerin ekonomik ve askeri üstünlüklerini ortaya koymak için yürütülen jeopolitik rekabetin parçası olmuştur. Günümüzde ise gelişmiş ülkeler, yalnızca politik kalkınma araçlarını değil, kalkınmayı ölçme biçimlerini de kendi lehlerine manipüle etmektedir.” (Assa, 2017)
Jacob Assa’nın çalışması, kapitalist tarih anlatısının sadece kelimelerle değil, sayılarla da kurgulandığını göstermektedir. 1968’de yapılan SNA (System of National Accounts) revizyonuyla finans sektörü milli gelir içinde “üretken” sayılmış, finansal büyüklük yapay biçimde şişirilmiştir. Örneğin, 2011’de ABD’de finans, sigorta ve emlak sektörleri GSYH’nın yüzde 33’ünü oluştururken, medyan gelirde benzer artış görülmemiştir. Assa, bu çarpıklığı gidermek için “Final GDP (FGDP)” adlı alternatif bir ölçüm önerir. Bu yöntemde finansal ücret ve faiz gelirleri üretken çıktı değil, maliyet olarak kabul edilip GSYH’dan düşülmektedir. Bu hesaplamayla Çin’in 2011’deki kişi başı geliri, standart GSYH’ye göre ABD’nin yüzde 21’i iken, FGDP’ye göre yüzde 56’sıdır. Assa’nın eleştirisi, ekonomik istatistiklerin teknik araç olmaktan çok, uluslararası güç ilişkilerinin politik yansıması olduğu gerçeğine dikkat çeker.
1980 Sonrası: Gömülünün Çözülüşü, Neo-Liberalizm ve Piyasaların Gömüden Çıkışı (Disembedded)
“Washington Uzlaşması’nın politikaları beklenen sonuçları vermemiştir; tartışma artık onun canlı mı ölü mü olduğu değil, yerine ne geleceğidir” (Rodrik, 2006, s. 973–974). Ruggie, Assa ve Chang’ın perspektifinden, Batı kapitalizminin tarih anlatısı hem stratejik nisyan hem de işine geleni seçme yoluyla inşa edilir. Bu anlatı kapitalizmi geçmişin sonucu değil, geleceğin tek mümkün yolu olarak sunar. Söylemler kadar ölçüm araçları da belirleyicidir. Kalkınma göstergelerinin bazı yönleri ön plana çıkarken diğerleri dışlanır; bu da anlatının veri temelli yeniden üretilmesine yol açar.
1970’lerde stagflasyon ortaya çıkmış, bu uzlaşma zedelenmiş ve 1980 sonrası neoliberal politikalarla kapitalizmin 19. yüzyıldaki “disembedding” süreci tekrar yaşanmıştır. Sermaye hareketleri serbestleşmiş, devlet müdahalesi azalmış, sosyal politikalar küresel ölçekte gerilemiş, yerini “iyi yönetişim” reçeteleri almış ve kalkınma anlatısı, teknikleştirilerek siyasetin dışına itilmiştir. Bu dönüşüm piyasa dinamiklerinin sosyal bağlamdan kopuşu, yani gömülü liberalizmin çözülüşüdür. Chang’ın tarihsel karşılaştırmaları, bu dönemin hem geçmişteki korumacı kalkınma politikalarının inkârı hem de gelişmekte olan ülkelere dayatılan katı neoliberal reformların ifadesi olduğunu vurgular.
Gömülü liberalizmin tarihsel sonu ve değişen küresel dengeler
“Neoliberal küreselleşme projesi, piyasaların toplumsal ve politik bağlamdan koparılmasıyla, devletlerin ekonomik yönetimdeki rolünün sınırlandırılması anlamına gelir. Bu süreç, ulusal ekonomilerin esnekliğini azaltırken, küresel ekonomik dengesizlikleri derinleştirmiş ve meşruiyet krizlerine yol açmıştır.” (Rodrik, 2011)
Ruggie, Assa ve Chang’a göre ABD ve AB’nin Atlantik merkezli ekonomik hegemonisi çözülürken, BRICS ülkeleri yükselen güç olarak yeni bir denge arayışını temsil etmektedir. Çin’in hızlı yükselişi, ABD ve Avrupa’nın göreceli gerileyişi ile batılı ekonomi kurumlarındaki çürüme, gömülü liberalizme dayalı ekonomik sistemin sonunu göstermektedir. Artık ne gömülü liberalizmin normatif çerçevesi ne de klasik liberal piyasa dogmaları mevcut jeoekonomik ve jeopolitik dönüşümler karşısında meşruiyetini koruyabilmektedir. Küresel ekonomik sistem sadece kurumlar ve politikalar açısından değil, tarihsel anlatılar ve ölçüm biçimleri bakımından da derin bir kriz içindedir. Gömülü liberalizmin normatif yapısı ve neoliberal piyasa odaklı yeniden şekillenmesi, gelişmekte olanların kalkınma yollarını sınırlayan ikiyüzlü ve tarihsel olarak temelsiz yaklaşımlarla gölgelenmiştir. Bu nedenle gömülü liberalizmin tarihsel sonunun geldiği, kapitalizmin geleneksel anlatılarının mevcut güç dengeleri ve kalkınma dinamikleri karşısında yetersiz kaldığı söylenebilir. Yeni küresel dönemde kalkınmanın politik ve metodolojik ölçütlerinin yeniden tanımlanması ve farklı liberalizm biçimlerinin adil ve kapsayıcı şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kaynak:
Assa, J. (2017). Kalkınmanın ölçümünde ikiyüzlülük: İstatistiksel merdiveni tekmelemek. [Makale veya kitap bölümü bilgisi burada tam belirtilmeli.]
Chang, H.-J. (2002). Kicking away the ladder: Development strategy in historical perspective. Anthem Press.
Nick Philips (1980). [Orijinal kaynağın tam bilgisi burada olmalı.]
Polanyi, K. (1944). The Great Transformation. Beacon Press.
Rodrik, D. (2011). The Globalization Paradox: Democracy and the Future of the World Economy. W. W. Norton & Company.
Ruggie, J. G. (1982). International regimes, transactions, and change: Embedded liberalism in the postwar economic order. International Organization, 36(2), 379–415.
Shiller, R. J. (2019). Anlatı iktisadı: Hikâyeler nasıl yayılır ve büyük ekonomik olayları nasıl yönlendirir? (Çev. yok). Princeton University Press.