“Kimse aynı nehre iki kez girmez” sözü M.Ö. 500 civarında yaşayan Efesli filozof Herakleitos’a aittir. Herakleitos bu sözüyle bizlere, nehirle etrafımızdaki her şeyin nasıl sürekli değiştiğini hatırlatıyor.
Nehir sürekli akmasına rağmen dakikadan dakikaya aynı görünürken, kıyıları ona şekil veriyor ama nehrin kendisi sürekli hareket ediyor. Esasında bu bakış açısı, yaşadığımız, daha önce de uzun süredir gerçekleşen ve günümüzde de hızlı olan değişimi hatırlatıyor.
Yeni dijital çağda değişim nehirler gibi!
Nehir kıyısını bazen içinde yaşadığımız ve çalıştığımız, hem fiziksel hem de organizasyonel yapılara benzetebiliriz. Organizasyonların yapısı genellikle günden güne değişmese de, organizasyonlar da insanlardan oluştuğundan, insanlar gibi değişime uğrar. Organizasyon içerisinde sürekli bir akış yok gibi gözükse de, aynı zamanda her bir kişi de an be an değişim halindedir. Bir nehirde suyun akışına göre değişimi tahmin edebiliriz; tekrarlanabilir bir neden-sonuç ilişkisi vardır. Ancak insanlarda ve organizasyonlarda bu o kadar basit değil. Değişim çok daha az tahmin edilebilirdir çünkü insanlar değişime nasıl tepki verecekleri konusunda seçim yapabilir.
Organizasyonda değişimi yönlendiren kişinin kendisi bile deneyimle değişir. Bu, kişinin aynı nehre iki kez girememesinin bir başka nedenidir; nehre adım atıldığında kişi değişir.
Herakleitos’a göre değişimin gücü
Herakleitos’un ifade ettiği değişimin gücü, bir değişim programındaki ilk adımların bile öngörülemeyen sonuçlara yol açabileceğini fark ettiğimizde dahi belirgin olmaz. Değişime dair ilk konuşmalar nehre adım atmakla eşdeğerdir. Değişim hakkında konuşmaya başladığımızda bu konuşmanın gerçekleşmediği bir yere dönemeyiz ve aynı nehre iki kez giremeyiz.
Değişimi yaşarken yönetmek gerçekten öncü ve farklı bir bakış getiriyor. Değişime hazır olmak için içinde bulunduğumuz ortamı, bir değişim programının ilk aşamalarında bilgilerini toplayıp, etkilerini ve yaşanabilecekleri ölçülebilir hale getirmek gerekir. Özellikle organizasyonun sürekli değişen doğası, her türlü önlemin alındığı anda geçerliliğini yitirebilirken, ölçülebilir bilgi toplamak da bizzat değişimi başlatabilir. Bu yaptığımız ölçümler amaçlanan değişiklik de olabilir veya olmayabilir. Gözlemci etkisi dediğimiz bu yöntem bize gözlemleme eyleminin onu nasıl değiştirdiğini açıklar.
Şirketlerimizde yaptığımız, herhangi bir konuya ilişkin tutumlarını değerlendirmek için personele bir anket gönderildiği durumu ele alalım. Bu ilk eylemin geniş kapsamlı sonuçları olabilir. Soru sorma eylemi bile soruların insanların zihnindeki önemini artırıyor. Burada unutulmaması gereken nokta, değişimin artık gerçekleşmiş olmasıdır. Değişimle ilgili ilk konuşmaların gerçek değişim programına yardımcı mı yoksa engel mi olacağı bu aşamada tahmin edilemez.
Yaşadığımız dünya, bulunduğumuz, çalıştığımız organizasyonlar her zaman bir değişim halindedir, en yavaş akan nehir bile hâlâ akmaya devam eder. Oluşan değişimden bizler de etkilenirken, nehre adım attığımızda değişiriz.
Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir
Efesli filozof Herakleitos “Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir” derken, bizlere değişimin iyi bir şey olduğunu ve değişimin fırsatlar yarattığını düşündürürken, değişim hâlâ hayatta olduğumuzun ve büyüdüğümüzün kanıtıdır.
Değişimin zor kısmı elbette ekosistemde ve toplumda yarattığı etkidir. Değişim toplumlarda mutlaka fedakârlık gerektirir. Değişim için bir şeylerden vazgeçmelisiniz ama karşılığında bir şeyler kazanırsınız.
Otomotiv ekosisteminde değişim, elektrikli araç devrimi
Dünya çevresel kaygılarla boğuşurken, elektrikli araç devrimi ön plana çıktı. Batarya teknolojisindeki gelişmelerle birlikte elektrikli araçlar günlük kullanım için daha erişilebilir ve pratik hale geliyor. Yerleşik üreticiler elektrikli modellere yöneliyor ve yeni oyuncular ortaya çıkarak pazardaki rekabeti yoğunlaştırıyor. Şarj altyapısının genişletilmesi, uzun süredir elektrikli araçlarla ilişkilendirilen menzil kaygısını gideren önemli bir kolaylaştırıcı adım olacak.
Otonom sürüş teknolojisi
Tamamen otonom araçlara yönelik arayış, yapay zekâ (AI) ve makine öğrenimindeki gelişmelerin de etkisiyle ilerlemeye devam ediyor. Gelişmiş sürücü destek sistemlerinden tamamen kendi kendini süren arabalara kadar otomotiv endüstrisi, keşfedilmemiş bölgelerde geziniyor. Ancak ilk kez, tarihi hukuksal düzenleyici adımlar da atılıyor ve bu anlamda değişim çok yakınımızda olabilir. Düzenleyici bir çerçevenin varlığı, yeni modellerde yenilikçi teknolojiye yönelik bir dokunuşu ateşleyecek. Bunlar 2024’te yollara çıkmayabilir, ancak çok sayıda heyecan verici teknolojinin kullanıma sunulmaya hazırlandığını görmeyi bekliyoruz.
Bağlantılı ve akıllı arabalar
Bağlantı çağında arabalar artık sadece birer ulaşım aracı değil; akıllı, birbirine bağlı cihazlara dönüşüyor. Nesnelerin İnterneti (IoT), uzaktan araç izleme, kablosuz güncellemeler ve gelişmiş güvenlik önlemleri gibi özellikler etkinleşerek çok önemli bir rol oynuyor. Bu yenilikler kullanıcı deneyimini geliştirirken aynı zamanda veri güvenliği ve gizliliğine ilişkin endişeleri de artırıyor. Bağlantı ve kullanıcı bilgilerinin korunması arasında doğru dengeyi yakalamak otomobil üreticileri için bir öncelik olacak. Önümüzdeki yıllarda bu alanda patent sahipliği artarak, bağlantılı mobil teknolojileriyle ilgili uygulama faaliyetlerini hızlandıracak.
Otomotiv üreticileri abonelik modelleri
Otomotiv üreticileri, araç bağlantısından ve araç kullanımına ilişkin mevcut veri zenginliğinden yararlanmaya çalışırken, abonelik temelinde üretici tarafından çalıştırılan uygulamalar aracılığıyla müşterilere gelişmiş işlevsellik sunma yönünde bir eğilim var.
Dijital pazarlar tüm sektörlerde değişim yaratırken, otomotiv sektörünü de bu alanda büyümeye zorluyor. Tüketiciye yönelik aboneliklerle ilgili ürün çeşitliğinin de artmasıyla yeni abonelik modelleri, özellikle Z kuşağının tüketim alışkanlıklarının getirdiği gereklilikler ve tüketiciler için başlangıç ve yenileme “bekleme” dönemleri, çevrimiçi yolculuk, abonelik hizmetlerine talebi artıracak.
Değişim düşüncesi tüm sektörler için endişe verici olabilir. Bir bilinmeyene dalarken, şu anda sahip olduğumuz kontrolü kaybedebileceğiniz anlamına da gelebilir. Otomotiv sektörünü neyin beklediği hakkında birçok fikrimiz olsa da, ekosistemin tamamıyla değiştiği bir dönemi yaşıyoruz ve değişimlerde her zaman risk, her zaman bilinmeyen bir yön vardır. Bu ekosistemi iyi öngören, iyi tasarlayan ve uyum sağlayan şirketler daha öne geçecek.