Geçen hafta yöneticilerin yapay zeka dönüşümünü daha iyi okuyabilmeleri adına süreci 10 başlık altında toplamaya başlamış aklımdaki ilk beş maddeyi aktarmıştım. Bu hafta ilk beş başlığı kısaca tekrar ediyorum ve kaldığım yerden devam ediyorum.
1- Verimlilik dönemi bitti, farklılaşma çağı başladı,
2- Kişiselleştirme bir teknoloji değil duyarlılık meselesi
3- Veri değil güven toplanır 4- Artık nicelik değil nitelik önem kazanıyor
5- Algoritmayı kazanmak değil, kültürü anlamak
6- Teknolojiye bağımlı olmak aslında görünmeyen bir kırılganlık
Geçen sene hatırlarsınız, bir CrowdStrike çöküşü yaşadık ve dünyada birçok sistem durdu. Kısa süre önce de Google’da benzer bir durum oldu; e-posta, doküman, toplantı altyapılarına erişim bir anda kesildi. Aslında bu örnekler bize aynı şeyi söylüyor: Dünya birkaç yazılımın omzunda duruyor. Bu kadar teknolojiye bağımlı olmak, her geçen gün artan bir kırılganlık yaratıyor. Elektrik kesintisinden bulut sistemine, siber saldırıdan yazılım hatasına kadar herhangi bir kopukluk, bütün iş zincirini felce uğratabiliyor. Dijitalleşme bizi hızlandırdı ama aynı zamanda tek bir noktadan çökebilen sistemler haline getirdi.
Bu nedenle markalar açısından yeni bir denge dönemi başladı. Uzun yıllar boyunca fiziksel mağazalarını kapatıp tamamen online’a taşınan markalar şimdi tam tersine, dijitali fiziksel deneyimle destekliyor. Çünkü fiziksel temas, dijital kırılmalara karşı hem güven hem süreklilik sağlıyor. Yani teknoloji bizim için vazgeçilmez ama tek varlık sebebimiz olmamalı.
Markaların artık “teknoloji varsa varız” değil, “teknoloji olmasa da varız” diyebilecek bir sistem kurmaları gerekiyor. Bu da sadece bir IT meselesi değil; bir dayanıklılık kültürü meselesi. Altyapınız Google ya da Microsoft olabilir, ama o gün çöktüğünde işinizin durmaması sizin tasarımınıza bağlı.
Yöneticilerin bugünden sorması gereken soru şu:
“Eğer yarın internet olmazsa biz nasıl çalışırız?”
Bu soruya vereceğiniz cevap, şirketinizin dijital gücünü değil, insani dayanıklılığını gösterecek.
7- Yeni iş tasarımı, insan artı yapay zeka
Bugün artık hepimizin stajyerleri yapay zekalar olmak zorunda. Uzun yıllar boyunca yeni mezunları işe alıp onlara hem bugünün işlerini öğretmeye, hem de geleceğin çalışma arkadaşlarını yetiştirmeye çalıştık. Ancak bu süreç her zaman büyük bir zaman ve adaptasyon eforu gerektiriyordu.
Bugüne geldiğimizde ise yapay zeka bizim çok rahat şekilde asistanlığımızı, hatta stajyerliğimizi yapar hale geldi. Birçok görevde insanın yanında, arka planda çalışan bir “dijital ekip arkadaşı” var artık. Hatta birkaç yıl içinde bu ekip arkadaşları yalnızca asistan değil, birçok alanda uzman pozisyonlarını da destekler hale gelecek.
O yüzden artık her bir pozisyonun yanında onu destekleyen bir yapay zeka asistanı ya da uzmanı düşünmek zorundayız. Bu, yöneticilerin bugünkü en kritik gündemlerinden biri. Hangi ekiplerin hangi konularda yapay zekaya ihtiyacı var? Hangi süreçlerde insan sezgisi, hangi süreçlerde makine zekası öne çıkmalı? İşte bu soruların cevapları yeni iş tasarımını belirleyecek.
Artık güçlü organizasyon, en çok insana sahip olan değil, insan ile yapay zekayı en iyi senkronize eden organizasyon. Yani mesele insanı azaltmak değil, insanın etrafına doğru sistemi kurmak. Çünkü geleceğin yöneticileri artık ekip kurmakla değil, insan + zeka ekosistemini tasarlamakla sorumlu olacak.
8- Vasatlığın en kolay olduğu çağdayız
Bunu önceki maddelerde benzerlik üzerinden konuştuk ama burada biraz daha derinleşmek istiyorum. İnternetle beraber bilgiye erişim kolaylaştı. Ancak bilgiye erişimle beraber bilgiyi özümsemek ve analiz etmek, yani anlamı çıkarabilmek, hâlâ insanın en önemli becerilerinden biriydi. Her birimizin bilgiyi yorumlama ve analiz etme biçimi farklıydı, bu da çıktılarda çeşitlilik yaratıyordu.
Fakat bugün, bilgiyi toplamakla kalmayıp özümsemeyi de yapay zekaya verdiğimiz anda herkesin çıktısı birbirine benzemeye başladı. Çünkü yapay zekâ belirli şablonlar, kalıplar ve öğrenilmiş örüntüler üzerinden çalışıyor. Bu da farkları törpülüyor, sonuçları standartlaştırıyor.
Artık farklı sorgulamalar yapsak bile ana fikir çoğu zaman aynı yere çıkıyor. Ve biz eğer fazla sorgulamadan, derinleşmeden yapay zekânın bize verdiği yanıtlar üzerinden strateji üretirsek, hepimiz aynı cevabın etrafında dönen ortalama fikirler üretmeye başlıyoruz. İşte bu, çağımızın en tehlikeli konfor alanı: vasatlık.
Bu vasatlıktan çıkabilmenin tek yolu, sorgulamayı bırakmamak. Yapay zekâ bize bilgiye hızlı ulaşma kudreti veriyor ama o bilgiyi anlamlandırma sorumluluğunu bizden alamıyor. Fark yaratmak isteyen her liderin üç beceriye ihtiyacı var: mikro düzeyde hakimiyet, bağlam kurma ve sezgisel düşünme. Çünkü yapay zekâ sistemleri aklı temsil eder, ama bağlantı kurmak hâlâ insanın işidir.
O yüzden artık şirketlerin çalışanlarına Excel ya da program eğitimi göndermesi tek başına yeterli değil. Yeni dönemde eğitim başlıkları sorgulama, bağ kurma, sezgisellik ve analitik düşünceyi birleştiren insan becerileri olacak. Çünkü gelecekte fark yaratan bilgi değil, anlam çıkarma yeteneği olacak.
9- Yeni Dünyanın 3’lüsü; ajanlar, güven ve zevk
Yakın gelecekte insanlar artık markalarla değil, ajanlarla (agent) konuşacak. Yani makinelerin makinelerle konuştuğu, kararların makineler arasında alındığı bir dünyaya gidiyoruz. Bugün kişisel asistanlarımızdan randevu aldırıyor, alışveriş yaptırıyor, içerik önerisi alıyoruz. Peki yarın, kişisel asistanımız bizim yerimize alışveriş yaptığında neye göre karar verecek? İşte geleceğin en büyük sorusu burada: Markalar olarak makineleri nasıl ikna edeceğiz?
Bugünün yapay zekalarına baktığımızda, herhangi bir sorgulama yaptığımızda önce interneti tarıyor, güvenilir kaynakları buluyor, sonra bunların üzerine kendi aklını koyarak cevap veriyor. Yani önce bilgiye ulaşıyor, sonra yorumluyor. Bu da şunu gösteriyor: makinelerin karar verdiği bir dünyada en önemli şey artık güven olacak.
Bir markanın ya da kişinin güvenilirliği, artık sadece insanlara ne anlattığıyla değil, internette kimlerin onun hakkında ne söylediğiyle ölçülecek. Referans, itibar ve dijital iz; yapay zekaların “güven skoru”nu oluşturacak. Yani bizim hakkımızda güvenilir kaynakların konuşması, bizi refere etmesi her zamankinden daha değerli olacak.
Ama güvenin yanında bir konu daha var: zevk. Çünkü makineler giderek daha fazla karar verse de, bu kararların merkezinde hâlâ insanın tercihleri olacak. Michelin restoran olmak yetmeyecek; “belirli bir zevke, bir mikro ihtiyaca hitap eden” Michelin restoranı olmak önemli olacak. Ya da “aldatıldıktan sonraki ilk bir hafta psikoloğu” örneği gibi: insanlar artık kendi anına, kendi zevkine-ihtiyacına özel markaları seçecek.
Geleceğin dünyasında ajanlar, interneti tarayıp güvenilir bilgileri toplayacak, sonra bu veriye akıl ve bağlam koyarak öneriler üretecek. Diyelim ki ben biraz daha sulu yoğurtlardan hoşlanıyorum ve bu tercihi sistemlerim biliyor. Buzdolabım benim adıma alışveriş yaparken, internette hangi yoğurdun daha sulu olduğunu araştıracak ve benim adıma karar verecek.
Yani makineler tercihleri analiz edecek, ama tercihlerin anlamını hâlâ insanlar belirleyecek. Bu yüzden markalar artık kendi ayrışmalarını oluşturmak zorunda. Bugün lezzetli bir yoğurt üretmek yeterliyken, yarın “farklı zevklere, farklı anlara hitap eden” varyasyonlar üretmek gerekecek. Çünkü geleceğin rekabeti hızla değil, zevkle ve güvenle kazanılacak.
10- Yapay zekayı yönetmenin yolu soru kültürü
Sokrates’i hepimiz biliyoruz ama onun bugüne ulaşan hiçbir yazılı kaynağı yok, biliyor musunuz? Çünkü Sokrates hayatı boyunca yalnızca soru sordu. Ve o sorular, döneminin insanlarına düşünmeyi, kendine bakmayı ve sistemi sorgulamayı öğretti. Yani Sokrates yazmadı ama dünyayı yeniden yazdırdı.
Bugüne baktığımızda da durum aslında çok benzer. Yapay zeka çağında yöneticilerin görevi artık karar vermekten çok, sorgulamayı yönetmek olacak. Çünkü artık her ekip kendi süreçlerini ajanlarla, yani yapay zekâ destekli sistemlerle yürütüyor. Verimliliği sağlamak kolay; fark yaratan şey, o sistemlerin arkasındaki insanın ne sorduğu.
Bir yöneticinin başarısı artık “kaç karar aldığıyla” değil, “kaç doğru soru sordurduğuyla” ölçülecek. Çünkü bir organizasyonda sorular biterse, ilerleme de biter. Her ekip, ne kadar fazla sorgulama yaparsa, ne kadar farklı konu tartışırsa ve sezgiselliğini yapay zekâ ile birleştirirse, o kadar çok ayrışacak ve gelişecek. Bu yüzden bugünün yöneticilerinin en önemli görevi, kendi ekipleri içinde bu soru kültürünü oluşturmak. Ve belki de bundan daha önemlisi, insanların soru sorma cesaretini kaybetmediği ortamlar yaratmak.
Yani yeni dönemde liderlik, cevap vermek değil; doğru soruların etrafında zihinleri buluşturmak. Yapay zekâ cevapları getirecek ama anlamı yine insan kuracak. Ve o anlamı doğuracak tek şey, hâlâ aynı basit eylem: Soru sormak.
Ve toparlayacak olursak aslında bu 10 maddenin toplamında hep şunu görüyoruz: Yapay zeka beynimizin sol lobunu, yani analiz, veri, işlem ve mühendislik becerilerini devralmaya başlıyor. Ancak sorgulama, ilişkilendirme, bağlam kurma, sezgisel düşünme, yaratıcılık ve sanatçılık gibi insana özgü beceriler hâlâ sağ lobta, yani bizde. Ve bu beceriler, önümüzdeki dönemin en değerli sermayesi olacak.
Sanayi çağında akıl kazandı ama sezgi geri planda kaldı. Oysa yapay zekâ çağında denge tersine dönüyor. Artık sistem mühendisliği kadar anlam mühendisliği, veri kadar duygu yönetimi, hız kadar tat da önemli. İnsan yeniden merkezde, ama bu kez bilgiyi üretmek için değil, anlamı inşa etmek için orada.
Bugünün yöneticileri için en kritik konu, yapay zekayı iş süreçlerine entegre ederken insanı kültür ve anlam çerçevesinde toplamak. Yani teknolojiyle ilerlerken insanı kaybetmemek. Çünkü bir şirketin rekabet avantajı artık sahip olduğu yazılımda değil, o yazılıma yön veren insan vizyonunda.
Erken davranan, hem yapay zekayı entegre eden hem de insanı kültür ve anlam etrafında birleştiren yöneticiler, geleceğin kazananları olacak. Benim gördüğüm risk, yapay zeka değil; anlam eksikliği. Çünkü birçok yönetici bu dönüşümün teknik tarafına yatırım yapacak ama insani tarafına yeterince dokunmayacak.
Oysa bu dönüşümün gerçek başarısı, teknolojiyle insanı aynı cümlede buluşturabilenlerde olacak.
Ve bu cümlenin öznesi ne olursa olsun, yüklemi hep aynı kalacak:
“İnsanı anlamak.”