Türkiye’nin büyüme denklemi, uzun zamandır hepimizin bildiği üç sacayağına yaslanıyor: ihracat, verimlilik ve ürün-marka değerinin yükselmesi. Bu denklemin ortak paydası ise tek bir kelime: inovasyon. Ama inovasyonu, laboratuvar kokan soyut bir kelime olarak değil; bugünün bilançosuna dokunan bir karar, bir süreç ve bir kültür olarak okumak zorundayız.
9–11 Ekim’de Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek Türkiye Innovation Week tam da bu yüzden kritik. TİM’in ev sahipliğinde, T.C. Ticaret Bakanlığı’nın desteğiyle 12. kez yapılacak bu buluşma, yıllardır bir etkinlik olmanın ötesine geçti; ihracatın değer zincirinde “bugün”e etki eden bir ortak akıl zemini kurdu. Bu yılın teması da mesajı net veriyor: “Tomorrow: Now.” Geleceği beklemeye vaktimiz yok; geleceği bugünden işletme kasına, şehre, ürüne, hizmete, deneyime bağlamalıyız.
Türkiye’nin çıkış hikâyesi, “daha fazlasını daha ucuza üretmek”te değil; daha akıllısını, daha katma değerlisini üretmekte. Bu da üç kritik dönüşümü şart koşuyor:
Zihin dönüşümü: İnovasyon, “birim başına AR-GE” değil, karar alma biçimidir. Her toplantı gündemine “müşteri deneyiminde neyi basitleştirdik, süreçte neyi hızlandırdık, veride neyi açığa çıkardık?” sorularını sokmayan şirketler, pazarda oyunu sadece rakiplerinin kurguladığı kurallarla oynar.
Süreç dönüşümü: Verimlilik, artık yalın üretim tablolarında değil, dijital ikizler, yapay zekâ destekli operasyonlar ve ölçülebilir deneyim tasarımıyla yazılıyor. Ürün geliştirmeyi, satış sonrası hizmeti ve tedarik zincirini “görülebilir ve simüle edilebilir” kıldığınız an, hem maliyeti hem riski aşağı çeker, hızınızı yukarı taşırsınız.
Ticarileşme dönüşümü: İyi fikir ile satılabilir teklif ayrı şeydir. İnovasyon, vitrine çıkan fiyatlandırılmış değer önerisi haline geldiğinde ekonomiye akıyor; ihracata katma değer ve döviz girişi olarak geri dönüyor.
İşte TIW’in yıllardır yaptığı tam da bu: ekosistemi aynı masaya oturtmak. Teknoloji lideriyle girişimciyi, akademiyle üreticiyi, kamu ile yatırımcıyı aynı akışta buluşturmak… Çünkü inovasyon tek bir kurumun, tek bir departmanın maçı değil; kolektif koordinasyon sporu. Bu yıl program akışındaki ana sahne içerikleri ve “Master Class” oturumları, düşünmenin ve uygulamanın mesafesini kısaltmayı hedefliyor. Fikir - Prototip - İlk Müşteri - Tekrarlanabilir İş hattını hızlandırmak zorundayız.
Ben de 11 Ekim’de sahnede Dijital İkizler Master Class’ı ile olacağım. Neden dijital ikiz? Çünkü şirketlerin asıl darboğazı kod yazmak değil; karar yazmak. Dijital ikiz; süreçlerinizi, müşteri akışınızı, saha operasyonunuzu, hatta liderlik reflekslerinizi görselleştirip simüle eden bir karar laboratuvarı. Bu laboratuvar; “hangi segmentte hangi teklif?”, “hangi bölgede hangi fiyat?”, “hangi çağrı tipinde hangi yanıt?” gibi işe dokunan sorulara, veriye dayalı hız kazandırıyor. Hız ise bu çağda paranın yeni adı.
Türkiye’nin inovasyon sınavı, hackathon zaferleri ya da tekil ürün hikâyeleriyle sınırlı kalamaz. Sistem kurmak zorundayız. TIW’in “Tomorrow: Now” çağrısı, işte bu yüzden kıymetli: geleceği bugünün ciro ve kâr tablolarına indirmek. Bu çağrıya kulak veren şirketler, sadece yeni bir ürün çıkarmayacak; yeni bir çalışma biçimi, yeni bir deneyim standardı, yeni bir kültür çıkaracaklar.
Davetim net: Üç gün boyunca Haliç’te, “yarın”ı konuşmayalım; yarını “şimdi” tasarlayalım. Panellerde fikir alın, koridorlarda iş ortağı bulun, standlarda prototipleri deneyin, Master Class’larda ekibinize uygulanabilir bir oyun planı çıkarın. Türkiye’nin inovasyon hikâyesi, başkalarının “trend raporlarında” değil; bizim bugün aldığımız kararlarda yazılacak. Orada olun ve karar verin.