Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için küresel elektrikli araç sayısı 70 milyon adede yükselecek. Kritik minerallere olan talep 2030 yılına kadar neredeyse üç katına çıkacak ve 2050 yılına kadar mevcut seviyelerin 3,5 katından fazla artacak. Bakır talebi 2040 yılına kadar yüzde 50 artarken, nikel, kobalt ve nadir toprak elementlerine olan talep iki katına çıkacak ve grafit talebinde dört kat artış görülecek. Bu artış, elektrikli araçlar için batarya dağıtımındaki ve şebeke depolamasındaki önemli artışla da destekleniyor. Tüm mineraller arasında lityum, 2040 yılına kadar sekiz kat artışla bu senaryoda öne çıkıyor ve batarya içindeki kritik rolünü vurguluyor. Kilit enerji dönüşüm minerallerinin toplam piyasa değeri, iklim odaklı senaryolarda 2040 yılına kadar iki kattan fazla artarak 770 milyar ABD dolarına ulaşıyor.
Kritik minerallerin kullanım alanı geniş: En çok bataryalarda kullanılıyor
Bakır, lityum, nikel, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi kritik mineraller, rüzgâr türbinlerinden ve elektrik şebekelerinden elektrikli araçlara kadar günümüzün hızla büyüyen enerji teknolojilerinin çoğunun temel bileşenleri halinde. Enerji geçişleri hızlandıkça bu malzemelere olan talep de hızla artıyor.
Kullanılan mineral kaynaklarının türleri teknolojiye göre değişiyor. Lityum, nikel, kobalt, manganez ve grafit pil performansı için önemli konumda. Rüzgâr türbinlerinde ve elektrikli araç motorlarında kullanılan kalıcı mıknatıslar nadir toprak elementlerine, elektrik şebekeleri ise büyük miktarda alüminyum ve bakıra ihtiyaç duyuyor. Bu mineraller, tüm elektrikli teknolojilerin temel yapı taşlarını oluşturuyor.
Arktika: İklim değişikliğiyle yeniden şekillenen Kuzey Kutbu
Bir adını da Antik Yunancada “ayı” anlamına gelen “arktos” sözcüğünden alan Kuzey Kutup Bölgesi, toplam 27 milyon km²’lik bir alana yayılır. Bunun 9 milyon km²’si kara, geri kalanı ise denizdir. İklim değişikliğiyle birlikte Kuzey Kutbu’ndaki buzulların erimesi ve yeni teknolojilerin gelişmesi, bölgedeki enerji kaynaklarını birçok ülke ve şirket için daha erişilebilir ve cazip hale getiriyor. Daha önce ulaşıma elverişsiz olan sularda yeni tedarik rotalarının açılması ve kritik hammaddelere, dolayısıyla bu hammaddelerin depolanmasında kullanılan yenilenebilir enerjiye yönelik artan ilgi sayesinde Kuzey Kutbu, dünyanın “son sınırlarından biri” olarak görülüyor. Yani bölge, zengin mineral kaynakları henüz tam olarak keşfedilmemiş ve değerlendirilmemiş bir alan olarak öne çıkıyor. Kuzey Kutbu, ekonomik açıdan değerli mineral kaynakları bakımından oldukça zengin yataklara sahip. Bu bölgede önemli miktarda fosfat, boksit, elmas, demir cevheri ve altın yatakları bulunuyor. Bölgede ayrıca gümüş, bakır ve çinko yatakları da yer alıyor. Ancak, önceki dönemlerde kaynakların çıkarılması son derece zordu.
Kuzey Kutbu’nda hâkimiyet
Doğal kaynak zenginliğinin gelecekteki potansiyeline dayalı bu enerji rekabetinin hızla büyüdüğü açık. Ülkeler ise bu süreçte temel itici güçlerini, önceliklerini, stratejilerini ve uygulamaya yönelik adımlarını analitik bir yaklaşımla ortaya koyuyor.
Kuzey Kutbu bu öne çıkan gelişimiyle birlikte, birbiriyle yakından ilişkili bir dizi siyasi, ekonomik, teknolojik ve iklimsel eğilim sonucunda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin rekabet ettiği bir bölge haline geliyor.
Jeopolitik faktörler ve yaşanan gelişmeler doğrultusunda yeni büyük ortaklıklar kurulurken, özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından, Rusya’nın ABD, Avrupa ve Japonya ile bir zamanlar umut vadeden ilişkileri geriledi. Aynı dönemde Çin’in küresel ekonomik ve siyasi gücü artarken, Kuzey Kutbu’nun doğal kaynaklarına olan ilgisi de yükseldi. ABD’nin Grönland’ın kontrolünü ele geçirme isteğini dile getirmesi ise, Amerikan politikasında yeni yönelimler ve belirsizlikler yarattı.
Bu ülkeler, nadir toprak elementlerine olan ilgilerini ve deniz taşımacılığını geliştirmeye yönelik çabalarını artırırken, bakır, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi kritik hammaddelerin keşif ve çıkarımını hızlandırma konusunda da istekli davranıyorlar. Bu temel değişimler, ülkeler arasındaki büyük güç rekabetini Kuzey Kutbu üzerinde yoğunlaştırırken, Kuzey Kutbu ülkelerinin kıyılarından denize uzanan münhasır ekonomik bölgelerin sınırları konusunda köklü bir fikir birliği veya yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmanın olmaması bu durumu daha da güçlendiriyor. Söz konusu belirsizlik, neredeyse tüm aktörleri varlıklarını ve sembolik ekonomik faaliyetlerini kıyılardan mümkün olduğunca uzakta konumlandırmaya yönlendiriyor ve deniz tabanı, sular ile deniz taşımacılığını düzenleme hakkı üzerinde rekabet eden ve örtüşen iddialara yol açıyor.
Kuzey Kutbu’nda hâkimiyette soru işaretleri
Kuzey Kutbu ülkeleri arasında fikir birliği oluşturmak ve iş birliği ve etkileşimi düzenlemek amacıyla tasarlanan uluslararası adımlar geçmişte pek başarılı olamadı. 2008 yılına gelindiğinde, UNCLOS’u (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) imzalayan Kuzey Kutbu devletleri arasında, buradaki ekonomik bölgelerin sınırlarının bir ülkenin kıyı şeridinden 200 mil uzakta olması gerektiği konusunda fikir birliği oluşmuş ve sözleşmeye taraf olmasa da Amerika Birleşik Devletleri de bu yaklaşımı desteklemişti.
Kıta sahanlığı hakları, özellikle hukuki kavramı UNCLOS tarafından oluşturulan genişletilmiş kıta sahanlığı hakları, enerji kaynaklarının geliştirilmesi için önemli olarak görülüyor. 2000’li yıllarda, Kuzey Kutbu devletleri, bölgelerini genişletilmiş kıta sahanlıkları olarak ilan etmek için bir yarış başlattı. Amerika Birleşik Devletleri, 200 millik bölgesi ile Kanada ve Rusya ile daha önce kararlaştırılan sektörel sınırlar arasındaki suları talep etti, Danimarka ise Faroe Adaları ve Grönland çevresindeki suları talep etti. Bu talepler öncelikle eski “sektörel” suların mümkün olduğunca çoğunu kapsamayı amaçlıyordu. Rusya, 2021 yılında Grönland’a kadar uzanan su altındaki Lomonosov ve Mendeleyev Sırtları etrafındaki iddialarını önemli ölçüde genişleten değiştirilmiş bir başvuruda bulunurken, Danimarka buna itiraz etti. Jeolojik keşifler ve minerallerin geliştirilmesine yönelik bir plan için gereken teknolojinin ve maliyetlerin yüksekliği ortada olsa da bu bölgeye yönelik ilgi devam ediyor.
Yirmi birinci yüzyılda Arktik enerji kaynaklarının geliştirilmesi
Yükselen enerji fiyatları, Arktik kaynaklarının geliştirilmesine yönelik yeni bir ilgiyi uyandırdı. Teknolojik gelişmeler, kutup denizlerinde yıl boyunca süren faaliyetleri teknik olarak mümkün ve maliyetleri ekonomik olarak makul hale getirdi, ancak bu maliyetler hâlâ oldukça yüksek.
Çin bir Kuzey Kutbu ülkesi olmamasına rağmen, 2018’de kendisini Kuzey Kutbuna yakın bir devlet olarak ilan etti. Çin, Arktik’i önemli bir ulaşım ve sanayi koridoru olarak görüyor ve “Kuşak ve Yol Girişimi”ne benzer bir “Kutup İpek Yolu” kurulmasını öneriyor. Çin, açık ve engelsiz bir rekabette güçlü bir avantaja sahip olacağını varsayarak, Arktik’i tüm ülkelerin faaliyetlerine açık, uluslararası bir alan olarak görmek istiyor. Bu durum, özellikle Rusya’nın Çin’in ana geçiş kanalı olduğu ve bölgedeki çoğu Çin faaliyetinin Rus yardımı ve katılımıyla yürütüldüğü düşünüldüğünde, ağırlıklı olarak sektörel olan Rus Arktik görüşleriyle çelişiyor.
Dünyanın en büyük kritik hammadde rezervleri bu bölgede yer alıyor
1982 yılında kurulan, dünyanın en büyük çinko madenlerinden biri Alaska’da bulunuyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’nın en büyük demir madeni ise Kuzey Kutbu’nda yer alıyor. Kiruna madeni 1898’de açıldı ve dünyanın en zengin yüksek tenörlü demir rezervlerinden biri Nunavut’ta bulunuyor. Ayrıca bölgede, Norveç ve İsveç dünyanın en büyük nadir toprak elementi yataklarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Bu yataklar ise Avrupa’daki en büyük yataklar olma özelliğini taşıyor. Dünyanın en büyük paladyum üreticisi Nornickel, Norilsk-Talnakh bölgesinde Sibirya’nın kuzeyinde yer alıyor.
Hautalampi projesi ise Finlandiya’da nikel-kobalt-bakır içeren bir yeraltı madeni. 1980’lerde geliştirilen tarihi Keretti maden sahasında, Outokumpu maden kampı alanında yürütülen proje ile şu anda, elektrikli araç bataryaları için kritik hammadde üretimi hedefleniyor.