Bir mülakata girdiğinizi hayal edin. Karşınızda iki aday var: Biri keskin zekâsıyla formülleri havada çözen Einstein; diğeri insan ruhunun en karanlık ve en aydınlık köşelerinde dolaşabilen Dostoyevski. İkisi de eşsiz bir zekâya sahip. İkisi de alanında rakipsiz. Ama hangisi sizin şirketinizin kültürüne, stratejisine, değerlerine ve hedeflerine daha uygun?
Bu soru, bugüne kadar yalnızca insan kaynaklarının alanına aitti. Ancak artık yeni bir dönem başlıyor: AI kaynakları dönemi. GPT-5’in geçtiğimiz hafta yayınlanan özellikleri arasında yer alan “kişilik tuşu” özelliği, bize sadece bir yapay zekâ seçme değil, onun karakterini de belirleme imkânı veriyor. Bu ilk bakışta küçük bir kullanıcı tercihi gibi görünebilir. Oysa aslında şirketin zihinsel haritasına yeni bir çalışan tipi eklemek, üstelik bu çalışanın yalnızca ne bildiğini değil, nasıl davrandığını, nasıl düşündüğünü ve nasıl hissettirdiğini seçmek anlamına da geliyor.
Dijital zekâ artık sadece veri üretmiyor; bilgiyi nasıl sunduğunu, hangi tonla konuştuğunu, kriz anında hangi refleksle hareket ettiğini de tanımlayabiliyoruz. Cynic modunda alaycı bir kişilik, Listener modunda sabırlı bir ekip arkadaşı, Nerd modunda veriyle yaşayan bir analist… Bu, insan kaynaklarının yıllardır ölçmeye çalıştığı “kültür uyumu” kavramının dijital karşılığı. İK konusunda 2024 araştırmalarına göre, kültür uyumu işe alım kararlarında yüzden 89 oranında belirleyici. Yarının “AI kaynakları” yöneticileri de aynı mantıkla, yalnızca teknik kapasiteye değil, dijital zekânın şirketin değerleriyle ne kadar uyumlu olduğuna bakacak.
Bu dönüşüm sadece teoride kalmıyor. McKinsey’nin projeksiyonlarına göre, 2028’e kadar ofis çalışanlarının yüzde 37’si her gün en az bir AI agent ile çalışacak. Salesforce, bugün iş gücünün yüzde 30’unu AI agent’lara devretmiş durumda. Wipro, Google Cloud ile birlikte 200 AI agent’ı farklı sektörlerde devreye alıyor. Yani “bir gün olacak” dediğimiz şey, çoktan sahaya indi. Ve bu sahada asıl farkı yaratan, zekânın kapasitesinden çok, karakteri olacak.
Doğru karakter seçimi, sadece üretkenliği değil, insan-makine ilişkisinin doğasını da şekillendirecek. Satış ekibiniz için motive eden, yüksek enerjili bir yapay zekâ mı daha doğru? Yoksa Ar-Ge departmanınız için metodik, veri odaklı, riskten kaçınan bir zekâ mı? Tıpkı insan işe alımında olduğu gibi, yanlış karakter seçimi, teknik olarak yetkin bir çalışanı bile başarısız kılabilir.
Üstelik yapay zekâ yalnızca iş yükünü paylaşmakla kalmıyor, insanı tamamlıyor. 2.310 katılımcıyla yapılan bir pazarlama kampanyası deneyinde, AI agent’larla çalışan ekiplerin iletişim yoğunluğu yüzde 137 arttı; çalışanlar içerik üretimine yüzde 23 daha fazla odaklandı. Doğru karakter ataması yapıldığında, AI bir “rakip” değil, yaratıcı bir iş ortağına dönüşmesi gayet mümkün…
Yakın gelecekte onboarding süreçleri sadece insanlar için değil, AI agent’lar için de tasarlanacak. İlk hafta şirket kültürü ve değerler eğitimi, ikinci hafta görev bazlı yetkinlik geliştirme, üçüncü hafta ise karakter kalibrasyonu: kriz anındaki tepkiler, iletişim tonu, empati seviyesi… Tıpkı insan çalışanlarda olduğu gibi, düzenli performans değerlendirmeleri yapılacak. Yeterince inovatif değilse ya da iletişim tonunda sorun varsa, parametreler yeniden ayarlanacak.
Ama bu hikâyenin merkezinde hâlâ şu soru var: “Einstein mı, Dostoyevski mi?” Analitik gücüyle stratejik yol haritası çizecek bir zekâ mı, yoksa empatisiyle krizleri insan gözüyle okuyacak bir zekâ mı? Belki de en doğrusu, bu iki uç arasında kendi şirketinize özgü bir sentez yaratmak. Çünkü geleceğin en değerli dijital çalışanları, yalnızca veriyi bilen, işleyen değil, sizi de bilen olacak.
GPT-5’in kişilik seçimi özelliği, teknik bir güncellemeden ziyade AGI yolculuğunda zekâ ile karakter arasındaki köprünün ilk sağlam adımı diyebilirim. Ve çok yakında, şirketlerin en kritik stratejik kararlarından biri: Hangi yapay zekâyı değil, hangi zeka modelinin karakterini işe alacağız?