Sanayi sektörü son dönemde üretim kapasitesini korumakta zorlanırken; yeni siparişler, istihdam ve satın alma faaliyetlerinde belirgin bir yavaşlama yaşanıyor. Sektör verileri özellikle istihdamda yaşanan daralmanın geçici olmadığını ve nitelikli iş gücü bulmada yaşanan sıkıntıların yapısal bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun yer aldığı İSO 500 içerisindeki zarar eden şirket sayısı yıldan yıla artış gösteriyor. 2024’te 348 şirket kar ederken, 152 kuruluş zarar açıklamıştı. Zarar eden işletme sayısı önceki yıl ise 96 olmuştu. Bu olumsuz tablo istihdam verilerinde de kendini gösteriyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin raporuna göre sanayi sektöründe çalışan sayısı 2025 yılı Haziran’da 3,8 milyon olurken; bu sayı Eylül 2022’den beri en düşük seviyeye işaret etti. Son 5 ayda ise sanayi istihdamı 220 bin kişi azaldı.
Açık iş pozisyonu oranı en yüksek imalatta
Bununla birlikte İŞKUR verileri incelendiğinde, 2025 yılı ilk çeyrekte en yüksek açık iş oranı yüzde 2,6 ile imalat sektöründe gerçekleşirken, bu tüm açık işlerin yüzde 34,5’ine denk geliyor. Açık iş oranı en yüksek olan imalat sektöründe en fazla aranan meslekler ise düz dikiş makineci, metal mamuller montaj işçisi, beden işçisi (taşıma, yükleme-boşaltma) ve lastik üretim elemanı olarak sıralanıyor. Ağırlıklı olarak teknik yeterlilik gerektiren bu pozisyonlar, yeterli nitelikli iş gücü bulunamadığında imalat sanayisinin rekabet gücünü kaybetme riskini de güçlendiren bir görünüm ortaya koyuyor. Haziran ayında sadece ana metal sanayi ile elektrikli ve elektronik ürünlerinde istihdam artışı yaşanırken, makine ve metal ürünlerinde personel sayısı Mayıs 2020’den bu yana en yüksek oranda geriledi. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye Sektörel PMI raporuna göre yeni siparişler ve istihdamdaki yavaşlama Haziran ayında daha da belirginleşti. Raporda, imalat firmaları Haziran’da yeni siparişlerdeki yavaşlamanın etkisiyle istihdamı son dokuz ayın en yüksek oranında azalttı. Çalışan sayılarındaki düşüş yüksek oranda gerçekleşirken mevcut gerileme trendi de yedinci aya ulaştı.
“İstihdamdan Güven Endekslerine, hemen her göstergede ivme kaybı sinyalleri var”
İSO Meclisi’nin Temmuz ayı olağan toplantısında konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, yüksek enflasyona paralel olarak hızla artan üretim maliyetlerinin özellikle son 3-4 yılda Türkiye sanayisi açısından gittikçe ağırlaşan bir yük haline geldiğini belirtti. Erdal Bahçıvan şu açıklamalarda bulundu: “Zamanında bu kürsüden yaptığımız tüm uyarılara rağmen, kendi içinde tutarlı ve sürdürülebilir olmayan politikalarda ısrar etmenin neticesi, enflasyonda 10-15 yılın bin bir güçlükle elde edilen kazanımlarını 1-2 yıl içinde kaybetmek oldu. Maliye politikalarında uyumun gecikmesi, iç talebin beklenenden yavaş soğuması, beklentilerdeki katılık, fiyatlama davranışlarının kısa sürede düzelmemesi, kamunun keskin fiyat ayarlamaları ve son aylardaki siyasi belirsizlikler, bu sürecin arzu ettiğimizden uzun sürmesinde etkili oldu. Öte yandan, sanayiciler olarak bu sürecin en zorlayıcı etkilerini bir süre daha yaşamaya devam edeceğimiz anlaşılıyor. Sanayi üretiminden İSO İmalat PMI verilerine, istihdam rakamlarından güven endekslerine kadar hemen her göstergede ivme kaybı sinyalleri mevcut. Yüksek belirsizliklerin yanı sıra sıkı finansman koşulları, reel sektörümüzün yatırım iştahını sınırlamaya devam ediyor.”
Yetenek açığı, iş dünyasının dönüşümündeki en büyük engel
Öte yandan nitelikli iş gücündeki yetersizlik Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Dünya Ekonomik Forumu’nun Geleceğin Meslekleri raporuna göre yetenek açığı, bugün iş dünyasının dönüşümü karşısındaki en büyük engel… İşverenlerin yüzde 63’ü yetenek açığını 2025-2030 yılları arasında temel bir bariyer olarak görüyor. İşverenlerin yüzde 40’ı ise mevcut çalışanların becerilerinin geçerliliğini yitirdikçe, personel sayısında kesintiye gitmeyi planlıyor. Aynı zamanda yaşlanan nüfusun etkileriyle de karşı karşıya olan işverenler, yetenek havuzlarını doldurma konusunda karamsar bir tablo çiziyor. Sektöre özel yetenekleri çekme konusunda daha büyük zorlukların kapıda olduğu öngörülürken, işverenler daralan yetenek havuzu karşısında iş gücü stratejilerinin bir parçası olarak, mevcut çalışanlarını büyüyen iş kollarına kaydırma yoluna gidiyor.
Usta-kalfa açığı giderek büyüyor
Peki sektör temsilcileri ne düşünüyor? Tekstil, hazır giyim, deri, mobilya ve ağaç ürünleri, çimento, cam gibi emek yoğun sektörlerde önemli bir istihdam kaybı olduğuna ve yüksek işgücü maliyetlerinin istihdama olumsuz yansımalarının hissedildiğine dikkat çeken Türkiye İhracatçı lar Mecl isi Başkanı Mustafa Gültepe, “İstihdam kaybının bugünkü temel nedeni maliyet odaklı kararlar; yani firmalar, özellikle emek yoğun sektörlerde ücret ve yan giderleri düşürmek için işçi sayısını azaltıyor. Bununla beraber ülkemizde önemli bir usta, kalfa ve teknisyen açığımız olduğunun altını çizmem gerekiyor. Özellikle son yıllarda, hem mesleki eğitimden yeterli mezun verilmemesi hem de gençlerin bu alanlara yönelmemesi nedeniyle usta-kalfa açığı giderek büyüyor. Dijitalleşme ve otomasyon tartışmaları sürse de üretimin önemli bir kısmı hâlâ bu deneyimli iş gücüne bağımlı. Yani Türkiye’nin bugünkü nitelikli iş gücü ihtiyacı sadece mühendislik ya da yazılım yetkinlikleriyle sınırlı değil, aynı zamanda geleneksel üretim süreçlerini bilen ve sahada çalışabilen ara kademe teknik personel eksikliği de kritik boyutta. Bu açığı giderecek politikaların seri adımlarla devreye alınması tüm sanayimiz açısından büyük önem arz ediyor” dedi.
“Mevcut tablo istediğimiz bir durum olmamakla birlikte, sürece her zaman yapıcı ve olumlu bir perspektiften yaklaşmayı tercih ediyoruz. Özellikle son iki yılda enflasyon ile döviz kuru arasındaki paralelliğin kur aleyhine bozulması bizi bu noktaya getirdi. Bu sorunu çözebilirsek süratle toparlanma sürecine girebiliriz” diyen Mustafa Gültepe, işçiliğin toplam maliyetlerdeki payının artmasına paralel olarak şirketlerin maliyet avantajı sağlayabilecekleri ülkelere yönelmesinin de istihdamda kayba yol açtığını belirtti. Küresel rekabetin fiyat odaklı sıkıştığı noktalarda ciroların gerilediğini, kâr marjlarının daraldığına ve şirketlerin maliyet baskısını hafifletmek için ya üretimi kıstığına ya da daha ucuz üretim merkezlerine yöneldiğine vurgu yapıyor. Kısa vadede ise istihdamı korumak için öncelikle emek yoğun sektörlere özel desteklerin sağlanması ve işverenin üzerindeki SGK prim ve istihdam yüklerini düşürecek farklı enstrümanların devreye alınması gerektiğini söyledi.
“Acil beyaz ve mavi yakalı personellere ihtiyacımız var”
6 Şubat 2023’te yaşanan deprem sonrası istihdamda ciddi daralmalar yaşadıklarına ve henüz hala deprem öncesi seviyeleri yakalayamadıklarına dikkat çeken Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, “Nitelikli göç verdik, vermeye de devam ediyoruz. Göçe bağlı olarak istihdamda ciddi sorunlar yaşadık. Şehrimizdeki iki OSB’mizde deprem öncesi 42 bin olan personel sayısı şu anda 30 bine düşmüş durumda. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre 6 Şubat’tan önce Malatya’da 124 bin olan özel sektör çalışan sayısı depremden sonra 62 bine düşmüştü. Şu an itibariyle bu rakam 115 binlerde. Ancak, OSB başta olmak üzere şehrimizde acil beyaz ve mavi yakalı personellere ihtiyacımız var” ifadelerine yer veriyor.
Üretim, maliyetin daha az olduğu Mısır ve Bangladeş’e kayıyor
Özellikle tekstil tarafında yaşadıkları sıkıntılara değinen Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, “Deprem öncesi OSB’lerimizdeki tekstil fabrikalarında çalışan personel sayımız 18 bin civarındaydı. İstihdamımızın yüzde 50’sine tekabül ediyor. Şehrimizin ana istihdam alanı tekstil diyebiliriz. Ancak son yıllarda üretimde ciddi düşüşler var. Artan maliyetler nedeniyle birçok büyük firma fason üretimlerini Malatya’dan çekmeye başladı. Personel gideri başta olmak üzere birçok kalemde daha az maliyetin olduğu Mısır, Bangladeş gibi ülkelere kaymaya başladı. Bu durum hem istihdamımızı hem de ihracatımızı olumsuz etkiliyor” diyor. OSB’ler için mevcut teşvikler yeterli gelmiyor. Yeni teşvik paketlerinin hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, “KGF destekl i TOBB Nefes Kredisine olan yoğun talep, depremden büyük yaralar almış firmalarımızın finansmana ihtiyacını net şekilde ortaya koyuyor. Ancak Malatya için belirlenen 1 milyon TL üst limit yeterli değil. Yüzlerce üyemiz bankalara gittiğinde, limit bitti sözleriyle karşılaşıp başvuru dahi yapmadan geri döndü. Özellikle depremden en fazla etkilenen Malatya, Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş’taki firmalar için limitler artırılmalı, faiz oranları da düşürülmeli” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Firmalar işçi çıkarmamak için mücadele ediyorlar”
İstihdam kaybının ağırlıklı olarak ihracatçı sanayicilerde gördüklerini söyleyen Makine İmalat Sanayi Dernekleri Federasyonu Başkanı Adnan Dalgakıran, “Makine sektöründe de ciddi bir küçülme var. Firmalar şu ana kadar işçi çıkarmamak için mücadele ediyorlar. Nitelikli işgücünü bulmak da zor. Olması gerekenin çok daha altında bir işçi çıkarma var. Enflasyondaki artış hızı düşecek mi soru işareti… Pek çok soru işareti ile birlikte yaşıyoruz. Bu da şirketleri temkinli olmaya itiyor” diyor. Nitelikli iş gücü için yatırım iklimi, faizlerin düşük olması gibi pek çok parametrenin olması gerektiğine değinen Adnan Dalgakıran, Türkiye’nin nüfusuna göre çalışan sayısının da az olduğunu söylüyor. Adnan Dalgakıran ayrıca KGF, Nefes kredisi gibi desteklerin geçici bir süre can suyu olacağının, ancak mevcut ana problemler çözülmeden, şirketlere sürekli kredi pompalayarak ayakta tutmanın mümkün olmayacağının da altını çizdi.
Sanayi istihdamında daha sert düşüşler yaşanabilir
Akdeniz Mobilya, Kâğıt ve Orman Ürünleri İhracatçılar Birliği Başkanı Bülent Aymen’e göre reel olmayan kur seviyesi ile ihracat, enerji maliyetlerinin yüksekliği ve hammadde ithalatında yaşanan kur baskısı istihdamı azaltan unsurlar arasında… Özellikle yüksek faiz oranları, krediye erişimdeki zorlukları ve artan işçilik maliyetleriyle birçok üreticinin yeni istihdam yaratmaktan kaçındığını söyleyen Bülent Aymen, “Kimi uzmanlara göre, yapısal reformlar ve stratejik destekler devreye alınmazsa, sanayi istihdamında daha sert düşüşler yaşanabilir” diyor ve ekliyor: “Üretimdeki verimlilik artışı bir yandan pozitif gelişme olarak görülse de, nitelikli işgücüne olan ihtiyaç keskin biçimde yükseliyor. Türkiye’de mesleki eğitim ve dijital yetkinlik konusunda ciddi açıklar mevcut. Bu da istihdam kaybının yerini nitelikli istihdamla dolduramama riskini doğuruyor” diyor.
Sanayi istihdamında daralmaya yol açan bir diğer faktörün şirketlerin yurt dışına yönelmesi olduğunu da söyleyen Bülent Aymen, “Özellikle Mısır, Fas ve Doğu Avrupa gibi üretim maliyetlerinin düşük olduğu ülkeler, Türk sanayiciler için cazip hale geldi. Ucuz işgücü, vergi teşvikleri ve serbest ticaret anlaşmaları, firmaları üretimi dışa taşıma yönünde cesaretlendiriyor. Bugün Mısır’daki işgücü maliyeti, Türkiye’deki maliyetinin 4’te 1’i oranında. Bu eğilim, Türkiye’de işgücü talebini azaltırken, ülkenin sanayi içindeki katma değer üretimini de olumsuz etkiliyor” sözlerine yer veriyor. Ayrıca sanayide istihdamı korumak ve yeniden artırmak için yapılması gerekenleri sıralıyor: Mesleki eğitim sisteminin güncellenmesi, dijital ve teknik becerilere odaklanması, işveren üzerindeki SGK ve vergi yüklerinin azaltılması, yatırım ortamının istikrarlı ve öngörülebilir hale gelmesi, yerli üretimi destekleyen bölgesel teşviklerin artırılması ve Ar-Ge ile katma değerli üretime geçişi hızlandıran programların devreye alınması.
“Türkiye’nin mevcut sanayi altyapısı ağırlıklı olarak ‘ortadüşük teknoloji’ düzeyinde”
Türkiye sanayisinde istihdam kaybının, geçici bir daralma mı? yoksa yapısal bir kriz mi? olduğunu değerlendiren Organik Kimyacılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Korgün Şengün’e göre, cevap Türkiye’nin üretim altyapısı, teknoloji düzeyi ve iş gücünü dönüştürme kapasitesinde saklı. Türkiye’nin mevcut sanayi altyapısının ağırlıklı olarak ‘orta-düşük teknoloji’ düzeyinde olduğunu söyleyen Korgün Şengün, “Bu durum, üretimin verimliliğini, ihracat kabiliyetini ve çalışan başına katma değer üretimini doğrudan sınırlar. Düşük teknoloji demek; düşük fiyat, yüksek rekabet, düşük maaş ve sınırlı gelecek vizyonu demektir. Bu sorunun yanıtı teknolojik sıçramada, daha doğrusu yüksek teknolojiye dayalı üretim ekosistemi kurmakta yatıyor. Türkiye ne ithal ettiğini bilmeden ne üreteceğini, ne kadar yatırım yapacağını, nereye odaklanacağını sağlıklı biçimde planlayamıyor. Kimya sektöründeki bu dağınık yapı, sanayide istihdamın dağılmasına, niteliksizleşmesine ve verimsizleşmesine neden oluyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Sanayiyle entegre mesleki eğitim merkezleri yaygınlaştırılmalı”
Otomasyon, yapay zeka ve algoritmik sistemlerin iş gücünün sanayi içindeki rolünü de yeniden tanımladığına dikkat çeken Korgün Şengün, iş gücünün artık sadece emek değil; adaptasyon yeteneği, problem çözme becerisi ve teknik yeterlilik ile öne çıkmak zorunda olduğu görüşünde. Türkiye sanayisinin yeniden yapılanabilmesi için çözüm önerilerinde de bulunan Korgün Şengün, “İthalata bağımlılık haritaları çıkarılmalı, yatırımlar devlet politikası ile buna göre yönlendirilmeli hatta ihtisas sahibi firmalar ile bizzat konsorsiyumlar kurulmalı. Kimya, ilaç, elektronik gibi stratejik alanlarda yüksek teknoloji OSB’leri kurulmalı ve kümelenme bizzat davet ile yapılmalıdır. Ne ihtiyaç olduğu, ne kadar ihtiyaç olduğu, ne kadar ihracat yapılacağı, yatırım büyüklüğü, hammadde tedarik kanalları, üretici/müşteri konsolidasyonu tek elden planlanarak ölçek ekonomisi dinamikleri dahilinde değerlendirilerek OSB’ler ihtisas haline getirilmeli. Çeltikçiyle balıkçı, kimyacı ile gıdacı aynı OSB’de olmamalı. Sanayiyle entegre mesleki eğitim merkezleri yaygınlaştırılmalı. Yüksek teknoloji odaklı Ar-Ge projeleri ürünleştirme kriterine göre desteklenmeli. Kamu alımlarıyla yerli üretim teşvik edilmeli (örn. kamu ihalelerinde yerli kimyasal önceliği). İnsan sermayesi fonları ile iş gücü, beceri güncelleme odaklı yeniden işlenebilir hale getirilmeli.”
Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ise “Bölgemizdeki bütün sanayi dallarında vardiya azaltması şeklinde veya 2-3 haftalık duruşlar şeklinde çalışmalar yapılıyor. Aynı zamanda AB’ye ihracat yapan bir bölgedeyiz. Avrupa’da bir toparlanma görülmesine rağmen, firmalarımız kur nedeniyle ihracat yapmakta sıkıntı çekiyor. İşçi yoğun sektörler bilhassa daha fazla sıkıntı çekiyor. Çalışan sayısında azaltma yapan firmalarımız ne yazık ki var. Kurlarda hareketlenme var ama yeterli değil, bu sebeple en kötü geride kaldı diyemiyorum” açıklamasında bulundu.