“Zor oyunu bozar” çeşitli kaynaklarda atasözü olarak geçse de benim gündelik hayatta duruma göre kullanılan, sevdiğim deyimlerden biridir. Ben kendimce pek çok anlam yükleyebiliyorum bu cümleye. Bu yazıyı başlıklandırırken yüklediğim anlam ise güçlü olanın kural tanımaz olmasıyla ya da bencil bir kazanma arzusuyla ilgiliydi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık dönemiyle birlikte dünyaya pek çok soru işareti getirdi. Her ülke kendi içerisinde ABD seçim sonucunun avantajları ve dezavantajlarını hesap etmeye çalışırken, bu durumun küresel ekonominin geneli için kötü olduğunu söyleyebilirim. Hali hazırda başta en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa’da durağan büyüme, Trump ve ticaret konusundaki vaatleri ile daha büyük bir risk altında. Özellikle de siyasi belirsizliğin bulutlarla kapladığı Avrupa’nın lokomotifi Almanya üzerinde diyebiliriz.
Temel prensip olarak Trump’ın ulusalcı ve korumacı bir yaklaşımda olduğunu değerlendirebiliriz. Daha açık bir ifade ile Amerika halkını önceleyen, yaşam maliyetlerini düşürücü, harcanabilir geliri artırıcı; diğer yandan ABD’de iş yapan şirketler için teşvik maksatlı bir takım vaatler, küresel bir oyuncu olarak ABD’de üretim yapanı uluslararası rakiplerine karşı koruyucu diyebiliriz. Hatta öyle koruyucu ki, bir önceki başkanlık döneminde “Ticaret Savaşları” başlığını herkes hatırlar. Çin ile meydana gelen görünmeyen bu savaşlar belli noktalarda aksiyona da dönüşmüştü ve küresel ekonomik büyümeyi düşürücü yönde büyük rol oynamıştı. Seçim vaatlerinden Ticaret Savaşları 2.0’ı başlatacağını düşünebileceğimiz Trump’ın Çin mallarına yönelik tarifeleri yüzde 60’a çıkarmak da vaatleri arasındaydı. Çin’in ekonomik büyüme modelinin imalat ve ihracata dayandığı ve kendi uyguladığı gibi başta Avrupa olmak üzere Çin mallarına Çin’in ticaretini kısıtlayıcı tarifeler uygulamaya zorlayacağı düşünülürse Çinli üreticiler için hayat zorlaşacak gibi görünüyor. 2020 yılında Çin için gümrük vergisini yüzde 20’lere yaklaştırsa da, Çin o günden bugüne gerek Pazar çeşitliliği, gerekse üçüncü ülkeler üzerinden ihracatla bu sorunu aştılar. Çin’deki problem daha çok gayrimenkul sektöründe süregelen krizler ile hanehalkı ve şirketlerin karamsarlığı ve harcama iştahındaki azalma ile iç talepten kaynaklanıyor. Ancak ABD’nin Çin’e uyguladığı tarifelerini genişletmesi, ikinci başkanlık döneminde daha tecrübeli bir Başkan olarak herkesi Çin’e tarifeleri artırmaya zorlaması ya da kendi uyguladığı tarifeleri artırması da küresel büyümeyi tehdit eder. Nitekim Çin de aynı tarifeleri karşı ülkelere uygulamaya başlarsa, bu kendisi ve diğer ülkeler için hem büyüme tehdidi hem de enflasyon tehdidi demek. Çin demek, ucuz demek, dolayısıyla Çin’den mal almayan aslında daha pahalıya tedarik edeceği ürünlerle enflasyon ithal ediyor olabilir.
Bize gelince, ABD ile siyasi ilişkilerden ziyade iki hususa bilhassa dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan ilki az önce bahsettiğim, ABD’nin Avrupa’yı Çin’e karşı taraf olmak hususunda zorlaması. Her halükarda Çin’le Avrupa arasındaki karşılıklı ticaretin zayıflaması büyüme açısından negatif. Bir ihtimal, Çin’in Avrupa’ya ihraç ettiği ürünlerin yerini alabilirsek iyimser konuşabilirdim. Ancak Avrupa’nın zaten zayıflıyor olduğunu düşününce, Çin’in karşı atağı ile kendilerinin ihracatı da kısıtlanırsa, daha da zayıflayan bir Avrupa’dan bahsediyor oluruz. Bunun sonucunda daha zayıf bir Euro/Dolar paritesi de Türkiye için kötü haber. Çünkü ihracat Euro, ithalat ise Dolar ile. İlk dokuz aylık rakamlara göre ihracatta AB payı yüzde 40 üzeri, ABD ise yüzde 6. AB zayıflarsa dillere pelesenk olmuş ihracat pazarlarını çeşitlendirmeyi konuşuruz ki, bu söylendiği kadar kolay değil. Zira ABD uzak, Uzak Doğu ise zaten kendisi üretim yapıyor. Şimdiye kadar Türkiye’deki ihracatçılar için değerli TL riski, alım gücü zayıflayan Euro için ve maliyeti artıran dolar için istenmeyecek bir senaryo diyebiliriz özetle.
Kısacası ticaret üzerinden ABD seçimini değerlendirirsek; “zor oyunu bozar” diyebiliriz bence. Güçlü olanın kazanacağı Ticaret Savaşları 2.0’a karşı ABD seçim sonuçlarına bakışımızda temkinli iyimserliğin iyi olacağını düşünüyorum şimdilik.