Ipsos’un Hayat Daha İyiye Gidiyor mu? 1975 ve 2025 Karşılaştırması araştırmasının sonuçları bu soruya yanıt veriyor: 30 ülke ortalamasında, 1975’te doğmayı tercih edenlerin oranı (yüzde 44), bugün doğmayı tercih edenlerin (yüzde 24) neredeyse iki katı. Katılımcıların yüzde 32’si ise bu konuda net bir görüş bildirmiyor. Bu tablo, küresel ölçekte geçmişe duyulan belirgin özlemi ortaya koyuyor.
Güney Kore, 30 ülke arasında 1975’e kıyasla daha fazla kişinin bugün doğmayı tercih ettiği tek ülke. Katılımcıların yüzde 44’ü 2025’i doğmak için daha iyi bir zaman olarak görüyor. Türkiye’de katılımcıların yüzde 47’si 1975’te doğmuş olmayı tercih ediyor.
1975’in daha iyi bir dönem olduğunun en yüksek düzeyde belirtildiği ülke ise Fransa (yüzde 57). “O zamanlar hayat daha iyiydi” algısına sahip Fransa’da çoğunluk, elli yıl öncesinde insanların daha mutlu, yaşam standartlarının daha yüksek, eğitim seviyesinin daha iyi ve savaşsız bir yaşam ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyor. Genel olarak bir değerlendirme yaptığımızda 30 ülke arasında son elli yılda ekonomik anlamda atılım yapmış ülkelerin bugünü önceliklendirdiğini görüyoruz. Uzun yıllardır bölgesel güç konumunda olan ülkeler ise geçmişe bugüne kıyasla daha olumlu bakıyor.
Araştırmanın sonuçlarına kuşaklar bazında baktığımızda daha ileri yaştaki Baby Boomer’ların ve X Kuşağı’nın yarısından fazlasının 1975’te doğmayı tercih ettiğini görüyoruz. Bu oran, Y Kuşağı’nda yüzde 39’a, Z Kuşağı’nda ise yüzde 34’e düşüyor. Z Kuşağı, fark az olsa da, hayatına 2020’lerde başlamanın daha iyi olduğunu söyleme olasılığı en yüksek tek yaş grubu.
Geçmişe özlem var ama bugün iyi olan hiçbir şey yok mu?
İnsanların en çok “yanlış yönde gidildiğini” düşündüğü alan çevre. Araştırmaya katılanların yüzde 61’i (30 ülkenin 26’sında çoğunlukla) çevrenin 1975’te daha iyi durumda olduğunu ifade ediyor. Mutluluk düzeyi, savaşsız bir yaşam ve sokakta kendini güvende hissetme gibi konularda insanların çoğu 1975’in daha iyi olduğunu düşünüyor. Öte yandan, ülkeler ortalamasında araştırmaya katılan her iki kişiden biri, sağlık hizmetlerinin 1975’e kıyasla geliştiğini ve eğitim alanında ciddi bir iyileşme olduğu belirtiyor.
1975’te doğmanın daha iyi olduğu yorumu bilgiye dayanıyor mu?
Araştırmanın yapıldığı ülkelerde nüfusun yüzde 70’inden fazlası 1975 sonrasında doğan kişilerden oluşuyor. Bu nedenle katılımcıların geçmişi idealize eden “daha iyiydi” algısının dayanaklarını anlamak için bazı sorular da soruluyor. İnsanların yarısı (yüzde 49) 1975’te en kalabalık ülkenin Çin olduğunu doğru şekilde biliyor. Ancak 2025 için tahminler daha az isabetli. Katılımcıların yüzde 41’i Çin’i en kalabalık ülke olarak seçerken, yüzde 38 doğru şekilde Hindistan’ı işaretliyor. Peki bugünün bazı sayısal gerçeklerine hakimiyet nasıl? Günümüzde çoğu ülkede ortalama yaşam süresi 75 yılın üzerinde olsa da, insanlar genellikle düşük tahmin ediyor. Örneğin, Türkiye’de bugün doğan birinin ortalama 69,3 yıl yaşayacağını söylüyor. Bu tahmin, gerçek ortalama olan 77,8 yıldan dokuz yıl daha kısa. Bu sonuçlar bize geçmişe dair de, bugüne bakarken de yorumların çoğunlukla bilgiye değil, algılara ve duygulara dayandığını gösteriyor.
Ipsos Global Trendler raporunda da öne çıkan dokuz trendden biri Eski Sistemlere Dönüş. “Ülkemin eskisi gibi olmasını isterdim” ifadesine katılım, Ipsos Global Trendler’in ilk yayımından itibaren bir on yıl boyunca büyük ölçüde sabit kalmıştı. Ancak pandemi sonrasında bu oran yükseldi ve 2022’de yüzde 56’ya ulaştı. Günümüzde ise on kişiden altısı bu görüşü dile getiriyor. Son yıllarda art arda kırılan sıcaklık rekorları, ekonomik belirsizlikler, yükselen enflasyon ve yapay zekânın yarattığı heyecanla birleşen tedirginlik, “eskisi daha iyiydi” duygusunun güçlenmesini şaşırtıcı kılmıyor.
Tam bu noktada, Prof. Dr. Acar Baltaş’ı konuk ettiğimiz Hakikaten podcast bölümümüzde tartıştığımız “Hakikaten biz en bahtsız nesil miyiz?” sorusu akıllara geliyor. Toplumsal atmosferde “Bir uzaylı saldırısı kaldı” diye espri yapılmasına yol açan belirsizlikler, aslında insanların hem bugüne hem de geleceğe dair algılarını şekillendiriyor. Ipsos’un 30 ülkede gerçekleştirdiği Mutluluk Araştırması’nda mevcut yaşam kalitesinin iyi olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 42’de kalırken, beş yıl içinde daha iyi bir yaşam bekleyenlerin oranının yüzde 52’ye çıkması, bugünün gölgesine rağmen geleceğe tutunma isteğini gösteriyor. Acar Hoca’nın özellikle vurguladığı gibi, mutsuzluğu besleyen unsurların büyük bölümü modern dünyanın bizi içine çektiği kıyas kültürü ve gerçekçi olmayan beklenti farklarından kaynaklanıyor.
Bugünün hızlı, kırılgan ve belirsizliklerle dolu dünyasında insanlar, daha güvende olacaklarına inandıkları bir zamana zihinsel bir kaçış yapıyor. Hayatın gidişatını değerlendirirken algılar çoğu zaman gerçekliğin önüne geçebiliyor. Çevre veya savaşsız bir yaşam gibi başlıklarda geçmişi idealize ederken, sağlık ve eğitimde geldiğimiz nokta gözden kaçabiliyor. Bugüne dair eleştirilerimiz artsa ve “keşke eskisi gibi olsaydı” duygusu yaygınlaşsa da, Acar Hoca ile yaptığımız sohbetten akılda kalan değişmedi. Dayanıklılığımızın en temel kaynağı hâlâ birlikte olmak, bağ kurmak ve birbirimize tutunmak. Sonunda, geçmişi özlemek ya da bugünü sorgulamak kadar doğal olan bir şey daha var, geleceği şekillendirme sorumluluğu. Kırılgan zamanlardan geçiyoruz. Asıl mesele, 50 yıl sonra bugüne baktığımızda hangi değerleri koruduğumuzu, neyi geliştirebildiğimizi ve nasıl bir dünya bırakabildiğimizi hatırlayacak olmamız.