İnsanlık tarihi boyunca her teknolojik sıçramanın ortak bir vaadi vardı: “İşi kolaylaştıracağız.” Ama ortaya çıkan gerçek çoğu zaman bunun tam tersiydi.
Ampul bulunmadan önce yaşamın doğal sınırları vardı. Mum ve gaz lambaları sınırlı ışık sağladığı için, gece insanı yavaşlatıyordu. Hayat hava aydınlandığında başlıyor, karanlık çöktüğünde sona eriyordu. Ampul icat edildiğinde şehirler aydınlandı, sokaklar güvenli hale geldi. Ama aynı ışık, insanın çalışma süresini de uzattı. Çok kısa bir süre sonra “gece vardiyası” hayatımıza girdi. Yani teknoloji, bize boş zaman kazandırmak yerine, boş zamanımızı çalışma saatine dönüştürdü.
Bugün yapay zekâ ile benzer bir döngünün içindeyiz. Verimliliği artıran her yeni araç, aslında bizden daha çok üretmemizi bekleyen yeni bir standart yaratıyor. Zaman kazandıkça o zamanı boş bırakmayı “israf” gibi görüyoruz. Boş zamanın fırsat maliyeti yükseldikçe, hiç durmamaya başlıyoruz.
Karl Marx’ın dediği gibi, makineler insanın yükünü azaltmak için değil, emek yoğunluğunu artırmak için kullanılıyor. Jevons Paradoksu kavramı ile hatırladığımız Jevons da aynı noktaya değinir: Bir şeyi ne kadar verimli kullanırsak, o kadar çok tüketiriz. Bugün bu şey bizim zamanımız.
Verimlilik arttıkça çıta yükseliyor. Her iyileşme, bir süre sonra yeni “minimum standart” haline geliyor. Ve bu döngü, insanı makineleşmeye zorluyor: Zamanı bölüyor, hızlandırıyor, ölçüyor, optimize ediyoruz. Ama tüm bu uğraşların sonunda geriye çoğu zaman şu kalıyor: Daha çok iş, daha az tatmin.
Optimizasyon kültürü bizi daha iyi bir hayata değil, daha yoğun bir hayata taşıyor. Her şeyin biraz daha hızlı, biraz daha verimli, biraz daha düzenli olması gerektiğine inanıyoruz. Bu da ister istemez tatminsizlik yaratıyor. Çünkü optimize edilebilir her şey, “yeterince iyi değil” duygusunu tetikliyor.
Tam da bu nedenle teknolojiyi kullanırken unutulmaması gereken temel bir prensip var: Teknolojiyi kullan ama kendine teknolojik bir şeymiş gibi davranma. İnsan makine değildir; olmamalıdır. Hedef zamanı kazanmak değil, zamanı yönetebilmek ve yaşayabilmektir.
Bugünün en önemli ayrımı burada ortaya çıkıyor: Teknoloji mekaniği çözüyor; anlamı ise hâlâ insan kuruyor. Verimlilik araçları üretimi hızlandırabilir, ama yaşama dair kararları bizim yerimize veremez. Ne zaman duracağımızı, neyi önemseyeceğimizi, neyin bizim için değerli olduğunu hâlâ biz belirliyoruz.
Özetle… Yapay zekâ çağı bize büyük bir verimlilik getiriyor, bu doğru. Ama insanı güçlü kılacak olan şey, daha çok üretmek değil; nerede duracağını bilmek. Geleceğin becerisi hız değil, seçim yapabilme kapasitesi olacak. Çünkü asıl mesele zamanı kazanmak değil, zamanı doğru kullanabilmek.