Otomotiv sektörü, yaşanan büyük dönüşümle birlikte üreticiler açısından zorlu ve belirsiz bir geleceğe doğru hızla ilerliyor. Teknolojik yenilikler, pazara giren yeni oyuncular ve sürekli değişen tüketici beklentileri sektörde önemli bir belirsizlik yaratıyor.
Ancak bu belirsizlik beraberinde ciddi fırsatlar da sunuyor. Otomotiv mobilitesine yönelik planları yeniden şekillendirerek daha sağlıklı bir büyüme modeli oluşturma potansiyeli giderek güçleniyor. Bunu başarmak için şirketlerin bu sürekli değişen ortamda hızlarını koruması büyük önem taşıyor.
Uzun vadeli ve kârlı büyüme hedefleyen üreticiler, tedarikçiler ve perakende ile servis sağlayıcıları arasındaki geleneksel iş birliği modelleri artık yeterli görülmüyor. Otomotiv ekosistemi değiştikçe, bu stratejilerin yeni paydaşları da içine alması kaçınılmaz hale geliyor.
Bugün büyük otomotiv pazarlarının tamamında faaliyet gösteren üreticiler, özel ve deneyimli ekiplerle çalışarak geleceğe yönelik sürdürülebilir bir perspektif oluşturmak için kendilerine 2030 yılını hedef olarak belirliyor.
Otomotivde beş önemli strateji neler?
Araçların elektrifikasyonundan, yeni elektrikli araç üreticileriyle rekabet edebilmek için güçlü stratejiler geliştirmeye; değişen tüketici beklentilerine uyum sağlamak adına iş modellerini yeniden kurgulamaktan sektördeki dönüşümün getirdiği zorlukları aşmaya kadar, otomotiv dünyası kapsamlı bir değişim döneminden geçiyor.
2026 yılına doğru ilerlerken, otomotiv pazarında elektrikli, hibrit ve içten yanmalı motorlu araçların bir süre daha birlikte var olacağı hibrit bir dönem bizi bekliyor. Küresel tercihler coğrafyaya göre farklılık gösterse de, araştırmalar mevcut elektrikli araç sahiplerinin yüzde 96’sının yeniden bir elektrikli araç satın almak istediğini ortaya koyuyor.
Dünya genelinde elektrikli araç satın alma eğilimi yüzde 60’lar seviyesinde. Bu oranın oluşmasında Çin’in etkisiyle Asya’da oran yüzde 85’e kadar yükselirken, Avrupa pazarlarında yüzde 46 seviyesinde seyrediyor. Tüm bölgelerdeki en kritik gösterge ise Z kuşağının tercihlerinde elektrikli araçların yüzde 70 gibi yüksek bir paya sahip olması. Bu da geleceğin tüketici profilinin elektrifikasyona güçlü bir yönelimle şekillendiğini gösteriyor.
Öte yandan plug-in hibrit araçlar, özellikle Avrupa’daki üretim ve regülasyon stratejilerinin etkisiyle, bölgede tüketicilerin yüzde 50’si tarafından tercih edilmeye devam ediyor.
Tüketici tercihleri değişiyor: Tüketiciye özel teklifler önde olacak
Her müşteri segmentine özel teklifler sunmak, otomotiv sektöründe artık kritik bir gereklilik hâline geliyor. Bugün yapay zekâ, araç alım sürecinin ilk aşamalarında kullanıcıya güven veren bir destek sunuyor; ancak satın alma kararını nihai olarak sonuçlandırma aşaması hâlâ büyük ölçüde insan eliyle yürütülüyor.
Otomotiv üreticileri dijital araçlarla ürün araştırma süreçlerini geliştirmeye odaklanırken, bayiler de satışları güvence altına almak ve rekabet gücünü korumak için satış kanallarını güçlendirmeyi sürdürüyor. Yapay zekâ, özellikle bilinçli alıcılar için cazip bir seçenek hâline gelmiş olsa da, tüketicilerin yüzde 85’e yakını satın alma işlemlerini hâlâ fiziksel bir bayide tamamlamayı tercih ediyor. Bunun temel nedeni, yüz yüze satış deneyiminin hâlâ öncelikli olması. Avrupa’da tüketicilerin yaklaşık yüzde 55’i yapay zekâ destekli sanal satış danışmanlarını olumlu değerlendirirken, bu oran Çin’de yüzde 80’e kadar yükseliyor.
Yapay zekâ, otomotivde önemli bir adım olacak
Araç eşleştirme, finansman seçeneklerinin karşılaştırılması, arıza oluşmadan bakım önerileri, müşteri hizmetleri süreçleri ve servis sözleşmeleri; otomotivde müşteri sadakatini artıran en önemli unsurlar arasında yer alıyor. Günümüzde müşteriler, özellikle satış sonrası hizmetlerde çok daha fazla şeffaflık talep ediyor.
Küresel ölçekte bakıldığında, Y ve Z kuşaklarının ön ödemeli bakım planlarına ve uzatılmış garanti seçeneklerine son derece olumlu yaklaştığı görülüyor. Değişen tüketici beklentileri ve yeni kuşakların etkisiyle, müşterilerin yüzde 70’e yakını, araç güvenilirliğini artırmak ve servis kararlarını doğru yönlendirmek amacıyla yapay zekâ destekli, arıza oluşmadan sunulan bakım önerilerini değerli buluyor. Ayrıca tüketicilerin yüzde 90’a yakın bir bölümü, sürpriz masrafları ortadan kaldıran paketlenmiş ve ön ödemeli servis planlarını tercih ediyor.
Yeni markaların pazar payı artacak
Kalite ve hizmet konusundaki soru işaretlerine rağmen, Çinli markalara yönelik ilgi hızla artıyor. Yeni kuşakların tercihleriyle birlikte tüketicilerin yüzde 45’i, piyasaya yeni giren bir elektrikli araç markası veya modelini satın almaya istekli görünüyor. Geleneksel markalara duyulan bağlılık azalırken, alıcıların yüzde 80’e yakını yeni ve yükselen markaların geleceğine açık bir tutum sergiliyor.
Ayrıca, otomotiv üreticilerinin yüzde 60’ı, artan rekabet nedeniyle önümüzdeki dönemde bazı yerleşik markaların piyasadan çekilebileceğini öngörüyor.
Yaklaşan gümrük vergileri ve değişen satın alma tercihleri
Değişen otomotiv ekosistemi, özellikle büyük Avrupalı üreticileri etkilemeye devam ediyor. ABD’ye yapılan ihracatta yükselen gümrük vergileri, üreticileri Avrupa içinde satış artırmaya ve yeni ortaklıklara yönelmeye zorluyor. Öte yandan Güneydoğu Asya ülkeleri, bileşen üretimi ve montaj için gümrüksüz bölgeler sundukları için yatırım çekiyor. Latin Amerika ise Kuzey Amerika pazarına yakınlığı sayesinde elektrikli araç bileşenleri için potansiyel bir üretim merkezi olarak öne çıkıyor.
Artan gümrük vergileri tüketicilerin fiyat hassasiyetini de belirgin şekilde artırıyor. Farklı coğrafyalardaki tüketiciler artık otomotive farklı maliyet seviyeleriyle ulaşırken, tüketicilerin yüzde 40’a yakını yaklaşan vergilerin marka ve model seçeneklerini doğrudan kısıtlayacağını düşünüyor. Bu beklenti, gümrük vergilerinin araç çeşitliliğini azaltarak rekabet ortamını yeniden şekillendirebileceği riskine işaret ediyor.
Ayrıca tüketicilerin yüzde 75’e yakını, gümrük vergilerinin tüm alıcılar için araç fiyatlarını yükselttiğine ve hem algıları hem de marka tercihlerinin şekillenmesinde önemli bir etkisi olduğuna inanıyor.
Bu stratejiler otomotivde neleri değiştirecek
2024 yılında 4,8 milyar dolar değerinde olan ABD otomotiv pazarının, 2033 yılına kadar 13,8 milyar dolara ulaşması bekleniyor. 2023 yılında motorlu taşıtlar ve yedek parça sektörü, yaklaşık 27,72 trilyon dolarlık ABD GSYİH’si içinde 750 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahipti; bu da ekonominin yaklaşık yüzde 2,7’sine karşılık geliyor.
Uluslararası Otomobil Üreticileri Örgütü, ABD’yi yıllık motorlu taşıt üretiminde Çin’in ardından ikinci en büyük üretici olarak konumlandırıyor. 2023 yılında ABD toplam 10,61 milyon binek ve ticari araç üretti. Binek otomobil üretiminde ise 1,74 milyon adetle dünyada sekizinci sırada yer alıyor. ABD otomotiv sektörü 2,8 milyondan fazla kişiyi istihdam ediyor ve çalışanlara yıllık yaklaşık 130 milyar dolar maaş ödüyor. Bu nedenle otomotiv iş gücünün ekonomi üzerinde önemli bir etkisi bulunuyor.
AB açısından bakıldığında, ACEA verilerine göre ABD, Birleşik Krallık’tan sonra yeni AB araç ihracatında ikinci en büyük pazar olmaya devam ediyor. Değer bazında ABD, 2024 yılında AB ihracat pazarının yüzde 22’sini oluşturuyordu. Avrupalı ve diğer uluslararası otomobil üreticileri ABD’de önemli bir üretim varlığına sahip ve yüz binlerce Amerikalıya istihdam sağlıyor. AB araç ihracatının beşte birinden fazlası ABD’ye giderken, ABD araç ihracatının yüzde 9’u AB’ye yöneliyor. AB’den ABD’ye yapılan otomobil ihracatının neredeyse yüzde 15’i elektrikli araçlardan oluşuyor. Avrupa merkezli şirketler ABD’deki toplam üretime yaklaşık 830 bin araç katkıda bulunuyor ve ürettikleri araçların yüzde 50 ila yüzde 60’ını ihraç ediyor.
Bütün bu bilgiler ışığında, 2030 stratejileri otomotiv sektöründeki birçok yoğunlaşmayı ve coğrafi hâkimiyeti etkileyecek; bu dönemde bu stratejileri uygulayabilen ve tehditlerle fırsatları etkin şekilde yönetebilen ülkeler ile şirketler öne çıkacak.