İktisadın renkli dehası Joseph A. Schumpeter, 1883 yılında AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun Triesch kasabasında (bugünkü Çek Cumhuriyeti) dünyaya geldi. Babasını erken yaşta kaybetmesi, onun hayatında ani sorumluluklar ve erken olgunlaşmayı beraberinde getirdi. Annesiyle birlikte Viyana’ya taşındığında, şehrin entelektüel atmosferi genç Schumpeter’in ufkunu açtı. Henüz öğrencilik yıllarında kendine üç iddialı hedef koydu:
Avrupa’nın en iyi at binicisi olmak, Viyana’nın en iyi sevgilisi olmak ve dünyanın en büyük iktisatçısı olmak. İlk iki hedefin akıbeti tarihe gizemli bir not olarak düşerken, üçüncü hedefinde kuşkusuz başarıya ulaştı. Viyana Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı ve burada Eugen von Böhm-Bawerk’in rehberliğinde iktisat teorisiyle tanıştı. Kariyerinin ilk yıllarında Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde ders verdi, kısa süreli maliye bakanlığı yaptı ve bankacılık sektöründe aktif rol oynadı. 1932’de ABD’ye göç ederek Harvard Üniversitesi’nde profesörlüğe başladı ve kariyerinin geri kalanını burada sürdürdü.
Schumpeter, kapitalizmi durağan bir sistem olarak değil, eskiyi sürekli yıkarak yeniyi inşa eden dinamik bir süreç olarak tanımladı. Kapitalizmin lokomotifinin, dinamik girişimci bireylerin çekip çevirdiği “yaratıcı yıkım” olduğunu savundu. 1942’de yayımladığı Capitalism, Socialism and Democracy kitabında “Schumpeter, kapitalizmin kendi başarılarının ağırlığı altında yavaşça sosyalizme doğru evrileceğini öngördü.” Marksizm karşıtı duruşuna rağmen kapitalizmin kırılganlıklarını derinlemesine analiz eden Schumpeter, 1950’de aramızdan ayrıldığında, iktisadi düşünce tarihinde silinmez izler bırakmıştı.
“Kendi zaferine yenilen sistem: Schumpeter’in sessiz uyarısı”
Schumpeter 1942’de, kapitalizmin geleceği hakkında çarpıcı bir öngörüde bulundu ve can alıcı bir soru sordu. “Kapitalizm hayatta kalabilecek mi? Hayır. Sanmıyorum… Çünkü onun başarısı, onu koruyan toplumsal kurumların altını oyuyor.” Kapitalizm, bizzat kendi başarısı sebebiyle, üzerinde durduğu sütunları tahrip ederek kendi kendini çökertiyordu (Schumpeter, 1942, s. 61) Kapitalizmin uzun vadede hayatta kalamayacağı tespiti, yazarın kapitalizme dair en önemli kehanetidir. Kapitalizm, girişimcilik ve yenilikçilik yoluyla tarih boyunca refah yaratan bir sistem olagelmiştir; ancak Schumpeter’a göre kapitalimin başarısı, sistemin temelini teşkil eden sosyal ve siyasal kurumları içten çürütmekte, zayıflatmakta ve çöküşüne zemin hazırlamaktaydı. Schumpeter, kapitalist sistemi müdafaa eden entelektüellerden biri olmasına rağmen, sistemin kendi başarılarından kaynaklanan “içten erime” ve çökme riski taşıdığını düşünüyordu. Ona göre, ‘Kapitalizmin yarattığı refah sayesinde ortaya çıkan entelektüel sınıf —akademisyenler, gazeteciler ve bürokratlar— artık kapitalizmi savunmakta isteksizdiler (Sobel ve Clemens, 2021, s. 48). Kapitalizmin entelektüel savunucuları sistemi savunmaktan uzaklaşmıştır. Schumpeter bu durumu “kapitalizmin idam fermanını ellerine almış hâkimlerin önünde yargılanmaya benzetir”.
İlaveten, devletin ekonomiye artan müdahaleleri, yüksek vergiler ve kamu harcamaları, kapitalizmin dinamosunu teşkil eden girişimcilik ruhunu zayıflatıyordu: Schumpeter özellikle yüksek vergilerden rahatsızdı. Ona göre, “Vergi, insanın üretme hevesini söndürecek ve emeğe harcayacağı gücü azaltacak kadar ağır olmamalıdır” (Schumpeter, 2008, s. 112). Kapitalizmin can damarında dolaşan yaratıcı yıkım dinamiğinin de bürokratikleşme tehdidi altında olduğunu düşünüyordu. Yenilikler artık bireylerin özgür girişimci ruhlarıyla değil, büyük şirketlerin uzman ekipleri tarafından rutin, hantal ve ruhsuz bir şekilde gerçekleştiriliyordu. Bu gidişat, kapitalizmin dinamizmini içten eriten ölümcül bir mekanizmaydı: “Yenilik artık tipik olarak yeni şirketlerde değil, büyük şirketlerin içinde, bireylerden bağımsız biçimde ve rutin olarak uzmanların tavsiyeleriyle yürümektedir” (Schumpeter, 2008, s. 70-71). Günümüzde ‘teknolojik feodalizm’ olarak anılan düzende, yenilik ve inovasyon süreçlerinin küresel teknoloji devleri tarafından kontrol edilmesi, Schumpeter’in öngörüsünün isabetini göstermektedir.
Demokrasi, devlet ve insan doğası: Schumpeter’in kapitalizm eleştirisindeki temel boyutlar
Schumpeter’in kapitalizm eleştirisi iktisadi bünyenin ötesinde siyaset, insan doğası ve devlete dair işleyiş ile bağlantılıdır. Ona göre demokrasi, kutsal bir ideal değil, kurumsal bir karar alma yöntemidir. Demokrasi “ahlaki bir erdem olarak görülmemeli, siyasetçilerin halkın oyunu kazanarak karar alma yetkisini elde ettikleri kurumsal düzenleme olarak değerlendirilmelidir (Schumpeter, 1942, s. 269). Seçmenler siyasette çoğu zaman rasyonellikten uzaklaşır; “tipik vatandaş siyaset alanına girer girmez zihinsel performansını yerlerde sürünür, medeni insan yeniden ilkel hâline döner” (Schumpeter, 1942, s. 261-262). Demokratik sistemler kısa vadeli ve popülist kararlarla şekillenir; bu da piyasa ekonomisinin gerektirdiği uzun vadeli planlama ve yenilikçi ruhun siyasette destek bulmasını zorlaştırır. Devletin ekonomik hayata artan müdahaleleri, iktisadi birimlerin ekonomik enerjilerini tüketir. Bu bağlamda Schumpeter yüksek vergiler ve kamu harcamalarının üretme şevkini öldürdüğünün altını çizer. (Schumpeter, 2008, s. 112).
Girişimci ruhun canlılığı, kapitalist sistemin kalbidir. Demokratik sistemlerde popülist talepler devlet müdahalesini kaçınılmaz kılar, bu da girişimcinin şevkini kırar. Bu bağlamda “Yaratıcı yıkım” kavramının yeniden yorumlanması gerekmektedir: Yenilik süreci başlangıçta bireysel girişimcilerin ateşlediği bir kıvılcım iken; zamanla büyük şirketlerin bürokratik labirentleri arasında sıradan ve mekanik bir rutine dönüşmüştür (Schumpeter, 2008, s. 70-71). Bahse konu bu bürokratikleşme kapitalizmin yenilik gücünü kendi iç dinamikleri ile içten zayıfl atır. Sobel ve Clemens (2021) Schumpeter’in modern kapitalizminin “entelektüel kriz”ine özel vurgu yapar. Dramatik şekilde kapitalizmin entelektüel savunucuları sistemi savunmaktan uzaklaşmıştır. Bu durum, Schumpeter kapitalizminin içten erimesine yol açan temel tehdittir (Sobel & Clemens, 2021, s. 48-50).
Kapitalizmin sessiz intiharı: Schumpeter’in kritik uyarısı
Schumpeter’in en çarpıcı tespitlerinden biri, kapitalizmin sonunu dış düşman değil, kendi başarıları getirecektir. Bu, Karl Marx’ın Ka p i t a l i z m i n ç ö kü ş ü n e d a i r öngörüsünden daha radikaldir: Schumpeter, kapitalizmin işçi sınıfını yoksullaştırmayacağını çünkü zenginlik ve refahın tabana yayılacağını öngörür. Ancak iş burada bitmez. Artan refah ve zenginlik sosyal dayanışmayı torpiller ve girişimciliği köreltir. Sistem güçlendikçe, entelektüeller desteğini geri çeker aydınlar muhalifl eşir onu savunacak gönüllüler azalır. Ünlü ifadesiyle: “Kapitalizm, kendi başarılarının yarattığı sosyal ve siyasal sonuçlar nedeniyle, en nihayetinde kendi kurumlarının desteğini kendisi kaybedecektir.” (Capitalism, Socialism and Democracy, 1942, s. 61). Kapitalizm kendi başarıları sebebiyle ve çok tuhaf bir şekilde adeta usulca intihar etmektedir. Bu “sessiz intiharın” üç temel mekanizması vardır:
1. Entelektüel sınıfın yabancılaşması: Kapitalizmin yarattığı refah, eleştirel ve ayrıcalıklı entelektüel sınıf yaratır. Bu sınıf sistemden faydalansa da ahlaki ve ideolojik olarak ona yabancılaşır. Üniversiteler, basın ve sivil toplumda kapitalizme karşı eleştiriler güçlenir.
2. Demokratik siyasetin kısa vadeli körlüğü: Siyasetçi-seçmen etkileşimleri kısa vadeli iktisadi çıkar ve konfor beklentisiyle uzun vadeli girişimcilik dinamizmini feda eder. Kamu harcamaları, popülist politikalar ve borçlanma kapitalizmin omurgasını zayıflatır.
3. Büyük şirketlerin kurumsallaşmış yenilik sorunu: Büyük şirketler zamanla yenilikçi dinamizmlerini kaybeder. Girişimcilik ruhu bürokratikleşir, yenilik süreçleri küçük iyileştirmelere dönüşür. Devletin artan müdahalesiyle birleşen bu faktörler, çöküş tablosunu tamamlar. - Yüksek vergiler ve düzenlemeler girişimciliği köreltir. - Kurumsallaşmış büyük şirketler yaratıcı yıkımın lokomotifi olmaktan çıkar. - Toplumun artan refahı doğal hak olarak görürken, ekonomik sistemi savunacak irade kaybolur. Schumpeter’e göre çöküş, dramatik devrim değil, ağır işleyen toplumsal dönüşümdür. Kapitalizmin kendi başarısı, sistemin kültürel ve siyasi temellerini zayıflatırken; sistem kendi gölgesinde beslediği toplumsal eğilimlerle içeriden dinamitlenir.
Kapitalizmin geleceğine Schumpeter’den dersler
Joseph Schumpeter’in sessiz uyarısı, sadece kapitalizm eleştirisi değil; modern medeniyetin kendi temel sorunlarıyla yüzleşmesi çağrısıdır. O, kapitalizmi dışarıdan bir düşmanın değil, sistemin kendi başarılarını yıkacağını söylerken tarihin en keskin gözlemlerinden birini yapmaktaydı: Büyük sistemler çoğunlukla kendi başarılarının gölgesinde çürür. Kapitalizmde bundan ari değildir.
Kapitalizm yenilik ve girişimcilik üzerine kurulu bir dinamiktir. Ancak bu sistemsel dinamik zamanla dayandığı toplumsal zemini aşındırır. Başarı rahatlık, rahatlık zararlı bir alışkanlık, bu tür bir alışkanlık ise sistemin savunmasız hale gelmesine neden olur. Kapitalizmin gerçek düşmanı dışarda değil, içeridedir: Sistemin başarısıyla toplumsal desteğin erozyonu, girişimcilik ruhunun zayıflaması ve sistemin ürettiği refahın “doğal bir hak” gibi algılanması kapitalizmin içerideki gerçek düşmanlarıdır.
Bugünün dünyası da bu tespitleri doğrular nitelikte. Dijital devrim, yapay zekâ ve artan rekabet baskısına rağmen enerji dönüşümü ortadayken; aşırı regülasyon, yüksek vergiler ve kısa vadeli politik hesaplar ile küresel teknofedalist bürokrasi küresel inovasyon süreçlerini zayıflatmaktadır. Toplumlar Schumpeterci bir bakışla kapitalizmin sağladığı konforu sorgulamadan tüketirken, sistemi kültürel ve kurumsal temelleri dahil dayandığı tüm kolonları sessizce aşındırmaktadır. Bu başarı çöküş döngüsü kırılmazsa sistem, Schumpeter’in dediği gibi, kendi zaferiyle kendi sonunu hazırlar. Schumpeter’in mesajı nettir ve bugün hiç olmadığı kadar günceldir:
- Kısa vadeli konfor uzun vadeli dinamizmin yerine geçerse, çöküş başlar.
- Piyasa enerjisi siyasetin insafına bırakılırsa, inovasyon kurur.
- Toplum refahı doğal bir hak gibi görmeye başlarsa, kapitalizmi savunacak irade kaybolur.
Kapitalizmin sürdürülebilirliği yalnızca fiyat mekanizması ve piyasa verimliliğiyle değil; onu besleyecek toplumsal bilinç, girişimcilik ruhu ve değerler sisteminin canlı tutulmasıyla mümkündür. Schumpeter’in sessiz kehaneti şunu fısıldar: Kapitalizmi yaşatacak olan kanun kitapları değil; yenilik yapma cesareti ve medeniyetin kendi öz dinamizmini koruma iradesidir.
Kaynakça • Schumpeter, J. A. (1942). Capitalism, Socialism and Democracy. New York: Harper & Brothers. • Schumpeter, J. A. (2008). Capitalism, Socialism and Democracy (Harper Perennial Modern Classics edition). • Sobel, R. & Clemens, J. (2021). Schumpeter: Prophet of Innovation and Creative Destruction. Boston: AEI Press.