Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında son yıllarda art arda gelen üst düzey temaslar, sadece diplomatik takvimlerin yoğunluğu değil, aynı zamanda bölgesel stratejinin merkezinde yeni bir ortaklığın doğduğunu gösteriyor. 17 Temmuz’da Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan arasında gerçekleştirilen zirve de bu bağlamda dikkat çekici bir dönüm noktasıydı.
“İlişkiler kurumsallaştı, gündem ekonomiye taşındı”
2023’te kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’in ilk resmi toplantısı yapılırken, görüşmenin gündemi sembollerden çok içeriğe dayalıydı. Tarım ve gıda, ilaç sanayi, turizm ve otelcilik, imalat gibi sektörlerde iş birlikleri resmiyet kazanırken, gizlilik dereceli bilgilerin korunmasından kutuplarda araştırma ortaklıklarına uzanan başlıklar, iki ülkenin artık sadece ticaret değil, stratejik uyum aradığını da gösterdi.
Görüşme, Emirlik medyasında geniş yer buldu. Al-Ain, Al-Akhbar ve Asharq al-Awsat gibi yayın organları, bu teması “kurumsallaşmış bir stratejik vizyonun yansıması” olarak tanımlarken, şu üç ana çerçeve öne çıktı: 1. Kurumsallaşmış Ortaklık: Stratejik Konsey’in işler hâle gelmesi, iki ülke ilişkilerinde süreklilik ve öngörülebilirlik sağlıyor; 2. Diplomatik Dönüm Noktası: Bölgesel krizlerde diyalogun temel araç olarak benimsenmesi, ziyaretin diplomatik ağırlığını artırdı; 3. Ekonomik Gerçekçilik: Törenlerin ötesinde, enerji, lojistik, sanayi gibi alanlarda somut adımların atılması, ilişkileri temellendirdi.
CEPA’dan gerçek ekonomiye: Somutlaştırılan beklentiler
2023’te imzalanan Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (CEPA) ile 50,7 milyar dolarlık yatırım hedefi ortaya konmuştu. Ancak geçen iki yılda, finansal değerleme farklılıkları nedeniyle birçok projenin ilerlemesi sınırlı kaldı. Bu son görüşmede ise gündeme gelen başlıklar, daha somut ve uygulanabilir alanlara kaymış durumda. 2024 yılı itibariyle iki ülkenin petrol dışı ticaret hacmi 20 milyar dolara ulaştı, hedef 40 milyar dolar. Bu hedefin tutturulmasında siyasi iradenin önemi kritik başarı faktörlerinden. Nitekim son dört yılda düzenlenen 12’nci üst düzey görüşme, sadece sembolik değil, yönlendirici nitelikte bir diplomatik yapı oluşturdu.
Yeni komşular, yeni gerçekler: Türkiye’nin değişen haritası
Suriye eksenindeki son gelişmeler, bölgedeki ittifakların ve komşuluk tanımlarının yeniden yazıldığını gösteriyor. DP World’ün Suriye’nin Tartus Limanı’nı işletme anlaşması, BAE’yi Türkiye’nin doğrudan komşusu hâline getirirken, bu coğrafyada artık sadece coğrafi sınırlar değil, stratejik bağlar da komşuluğu tanımlıyor.
Bu çerçevede Türkiye’nin hem BAE ile ekonomik anlamda hem de İsrail ile bölgesel güvenlik açısından fiilen “komşu” hâline geldiğini söylemek mümkün. Siyasi ve ekonomik ilişkilerin yön verdiği bu yeni komşuluk haritası, klasik sınır çizimlerinin çok ötesinde, diplomasinin güncel gerçekliğine işaret ediyor. Bir anlamda, Orta Doğu satrancında taşlar yeniden dizilirken Türkiye hem sahada hem masada sınır ötesi etkisini artırıyor. Bu da daha fazla diplomasi, daha fazla stratejik denge ve daha fazla vizyon gerektiriyor.
Küresel rüzgârlara karşı ortak duruş
Küresel ölçekte de yeni bir ekonomik meydan okuma var. ABD’nin Çin başta olmak üzere pek çok ülkeye karşı uyguladığı tarife politikaları, dünya ticaretinde yeni bariyerler oluşturuyor. Bu ortamda Türkiye ve BAE gibi bölgesel üretim ve lojistik merkezlerinin birlikte hareket etmesi, yalnızca riskleri bertaraf etmekle kalmaz, aynı zamanda bu dalgalı denizden güçlenerek çıkmalarını da sağlayabilir. Ortak üretim ve yatırım modelleri, bölgesel serbest ticaret platformları ve üçüncü pazarlara birlikte erişim stratejileriyle, Türkiye ve BAE’nin dayanışması, küresel ticaretin yeni kurallarına karşı dirençli bir blok oluşturabilir. Erdoğan – Al Nahyan görüşmesinin belki de en stratejik çıktılarından biri, bu ortak duruşun artık hem mümkün hem de gerekli olduğunun karşılıklı kabulü oldu.
Türkiye’nin atması gereken adımlar
Dubai, bugün global şirketlerin merkezlerini taşıdığı, uluslararası finans ve teknoloji yatırımcılarının üs olarak konumladığı bir küresel merkez. Singapur’un oynadığı rolü, giderek artan oranda üstleniyor. Türkiye’nin bu dönüşüme uyum sağlaması, yalnızca stratejik bir gereklilik değil, aynı zamanda ekonomik bir fırsat. Bu uyumu sadece kamu nezdinde değil, iş dünyası ölçeğinde de inşa etmek gerekiyor. Türkiye’nin dijital, yeşil ve finansal dönüşüm hedefleri ile Dubai’nin küresel vizyonu arasında güçlü bir senkron sağlanabilir. Erdoğan–Al Nahyan görüşmesi, bu senkronun ilk adımı değil, artık daha kararlı bir evresine geçişin simgesi. 2 1 y ı l d ı r D u b a i ve Ku zey Emirlikleri Türk İş Konseyi olarak, bu ilişkilerin gelişmesine rehberlik ediyoruz. Önümüzdeki dönemde de iş dünyamızın bu fırsatları yakalaması, ortak büyüme vizyonuna daha güçlü katkılar sunması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.