Türkiye ekonomisinin enflasyonla mücadelesi düşünüldüğünden daha uzun sürecek gibi gözüküyor. Bunun en birinci sebebi faiz artırım sürecini, özellikle tüketim talebi bu denli canlı iken, oldukça uzun bir zamana yaymış olmamız. Zaman uzadıkça ya da zamanlamada hata yaptıkça bu yolculukta daha fazla zorlukla karşılaşma riskiniz artıyor. Bugün enflasyonla mücadelede geçmekte olduğumuz süreç bu. Dolayısıyla en başta hızla atacağımız adımın çok daha fazlasını zamana yayıp bugün atmış olsak dahi yeterli gelmiyor.
İkinci bir sebep ise ülke ekonomimizin fiyat-ücret sarmalına girmiş olması. Her şiddetli fiyat artışı sonrası yoğun refah kaybı olduğu için yapılan ücret düzeltmelerini takiben yaşadığımız kur artışı ve yine ani şekilde yaşadığımız fiyat hareketleri gün sonunda aslında nette refah artışı ile sonuçlanamıyor ve enflasyon daha da yükselmiş oluyor. Özellikle ocak ayı ile beraber görmüş olduğumuz fiyat ayarlamaları hem hizmet hem mal gruplarında son derece şiddetli. Hane halkı da eline geçen paranın iki ay sonra kıymetinin kalmayacağı düşüncesi ile ihtiyacı olmasa da gücü yettiğince o parayı hızla harcamaya çalışıyor. Öne çekilen talep de hızla enflasyon yaratıyor. Bu sarmaldan çıkamadığımız gibi daha da sarmala girmiş görünüyoruz. Bu da enflasyon beklentilerini bozuyor.
Enflasyonla mücadelede elimizi zorlayan üçüncü sebep ise konunun para politikası yani faiz artışları konusunu aşmış olması. Türkiye’de enflasyon yüzde 15 değil yüzde 70’e gidiyor. Kaldı ki bu son altı ayın meselesi değil neredeyse 5-6 yılın biriken konusu. Bu hem yapışkanlık (atalet) yaratıyor hem de sadece para politikası ile işi çözmenizi zorlaştırıyor. Para politikasının doğru uygulanması gerek koşul ama yeterli gözükmüyor. Hem çeşitli yatırımlardan zamanında döviz, altın, ev, araba almış olan kesimin elde ettiği refah artışı hâlâ iç talebi güçlü kılıyor, ki sabit gelirli bir kesim de aşırı refah kaybı altında ezilmeye devam ederken oluyor bu. Hem de maliye politikasının genişlemeci olması ve sosyal transferler tarafında, kayıt dışı ekonomi devam ederken, popülist politikaların sürüyor olması ülkemizde tam anlamıyla sıkı bir iktisadi politika var mı sorusunu gündeme getiriyor.
Bu temel üç sebebi bir kenara bıraktık diyelim.
Sadece aylık bazda gelen enflasyon rakamlarının, enflasyonun trendinin bozulup bozulmadığına dair bir bilgi içerdiğini de unutmayalım. Yukarıdakilere katılmayabilirsiniz ama eğer enflasyonun trendinde bir bozulma, iç talepte hâlâ yeteri düzeyde bir yavaşlama yok ise muhakkak bazı adımları eksik atıyoruz demektir. Konuya da sadece para politikası çerçevesinden bakmamak gerek.
Önemli iki değişkene; sanayi üretim endeksi ve perakende satışlara baktığımızda net gördüğümüz tablo şu: Perakende endeksi halen yukarı gidiyor çünkü talep canlı ama üretim düşüyor yani arz azalmakta. Elbette ihracat pazarlarımızdaki sıkıntı ve bunun üretimi baskılaması da söz konusu. Fakat sonuç değişmiyor. Talebin oldukça altında bir arz var ve bu enflasyonist olmayı sürdürüyor. Enflasyonla mücadele uzun soluklu, çok doğru adımları atsanız dahi neredeyse en az üç yıl sürecek bir mesele. Fakat geride bıraktığımız 6 ayda iyileşme başladı derken bir anda trendin yeniden bozulduğuna dair yani enflasyonun tekrar hızlandığına dair işaret görmeye başlıyorsak başa dönme riskimiz var demektir. Onca çabaya rağmen.
Dolayısıyla enflasyonla mücadelenin hakkını vermek istiyorsak tüm iktisadi politikalarımızın birbirini tamamlayıcı, zamanlaması doğru ve tutarlı olması gerekiyor.