Businessweek
Bloomberg Businessweek Türkiye dijital dergisine aboneliğiniz boyunca tam erişim sağlayabilirsiniz. Abone Ol

Küresel Ekonomi

Hegemonik Gerileme ve Savunma Refleksi: ABD Milli Güvenlik Belgelerinde Ekonomik Güvenliğin Yükselişi
CFR ve NSR belgelerinde; liberal dış ticaretin rakiplerin kapasitesini güçlendirdiği, Amerikan iktidarının aşınma sürecine ivme kazandırdığı kabul edilmiş görünüyor.
  • 26 Aralık 2025 01:02
  • Dr. Şahin Yaman
Hegemonik Gerileme ve Savunma Refleksi: ABD Milli Güvenlik Belgelerinde Ekonomik Güvenliğin Yükselişi

2008 küresel finans krizi, uluslararası ekonomik sistemde geçici bir türbülans değil; dünya ekonomisinde göreli güç ve iktidar dağılımını, uluslararası rekabet mantığını yeniden kodlayan tarihsel bir kırılma anıdır. Bu kriz, dünya ekonomisinin eski dengesine bir daha dönemeyeceği tektonik bir kopuşu temsil etmekte; yerleşik parametrelerin dayandığı fay hatlarıyla bağını koparan, konjonktürel ekonomik krizlerden oldukça farklı, uzun vadeli ve daha şiddetli bir iktisadi deprem niteliği taşımaktadır. Demokrat kökenli eski ABD Hazine Bakan Yardımcılarından Roger Altman’ın isabetli tespitiyle bu süreç, ABD ve genel olarak Batı’yı jeopolitik iktidar merdiveninde birkaç basamak birden aşağı yuvarlamış; Batının hegemonik üstünlüğünün doğal ve kalıcı olduğu varsayımını ciddi biçimde sarsmıştır.


Kriz sonrasında Çin’in ihracatta ABD ve Almanya’yı geride bırakması, salt bir sıralama değişikliği olarak kalmamıştır. Pekin’in 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımından yalnızca sekiz yıl sonra Batı’nın en rekabetçi iki ekonomisini geride bırakması, bu uluslararası iktisadi güç kaymasının geçici değil, sistemik sonuçlar doğurduğunu açıkça ortaya koymuştur. COVID-19 sonrasında Çin, yalnızca üretim hacmiyle değil, yüksek katma değerli ihracatın kalbinde ABD’yi geride bırakarak küresel rekabet mimarisini yerinden oynatmıştır. Bu tablo, rekabetin ölçek meselesi olmaktan çıkıp teknoloji, tedarik zinciri hâkimiyeti ve sanayi ekosistemleri üzerinden yeniden inşa edildiğini göstermektedir. ABD’nin görece üstünlüğünü koruduğu hizmet ihracatı dahi artık bir ilerleme ve üstünlük alanı olmaktan çıkmış, zaman kazanmaya yönelik stratejik bir sipere, savunma hattına dönüşmüş görünmektedir. Asıl kırılma ise, BRICS ve Çin’in yükselişinde değil; ABD’nin küresel üstünlüğünü taşıdığı varsayılan tarihsel iktisadi paradigmaların da kriz sonrası jeoekonomik zeminde hızla çözülmesindedir.


ABD’nin son yıllarda izlediği ticaret ve teknoloji politikaları, serbest ticaret doktrininden bilinçli ve sistematik bir kopuşu teyit etmektedir. Washington’un DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Temyiz Organı’na yargıç atamalarını veto ederek mekanizmayı fiilen devre dışı bırakması, ticaret savaşları ve güvenlik gerekçesiyle devreye sokulan ekonomik tedbirlerle birlikte, Bretton Woods sonrası çok taraflı ticaret düzeninin kurucu aktörü tarafından doğrudan aşındırıldığını ortaya koymaktadır. Doha Kalkınma Turu’nun kilitlenmesi ve Quad ülkelerinin müzakere üretme kapasitesini kaybetmesi, bu mimarinin taşıyıcı kolonlarının çökmekte olduğunu teyit etmektedir. Bugün küresel ticareti ayakta tutan unsur, büyük ölçüde GATT’tan devralınan MFN rejimiyle sınırlıdır; sistem artık hegemonik yönetişimle değil, tarihsel bir kalıntının dar ve kırılgan çerçevesi içinde işlemektedir. Bu bağlamda ABD’nin giderek defansifleşen, korumacı ve güvenlik merkezli uluslararası ekonomik stratejisi, bir tercih olmaktan ziyade hegemonik aşınmaya karşı verilen yapısal bir savunma refleksi olarak okunmalıdır.


2025 yılı sonlarında yayımlanan ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin “ U.S. Economic Security: Winning the Race for Tomorrow’s Technologies” adlı raporu ile 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi (National Security Strategy of the United States of America), Washington’un bu zihinsel dönüşümünü ve dünya ekonomisine dair stratejik yeniden okumasını yansıtan temel metinlerdir. Metinlerin merkezinde teknoloji yer almakta; teknoloji artık salt iktisadi bir parametre olmaktan çıkarak topyekûn güç projeksiyonunun ana eksenine dönüşmektedir.


Bu belgeler, 2008 sonrası tektonik kaymanın yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik, jeopolitik ve jeoekonomik sonuçlar ürettiğini ortaya koymaktadır. ABD uluslararası ekonomik politika belgelerinde güvenlikçi dilin giderek baskınlaşması, Washington’un piyasa temelli küreselleşme varsayımının yerini zaman baskısı altında şekillenen sert ve yeni bir rekabet algısına bıraktığını göstermektedir. Bu makale, özel sektörü temsil eden Dış İlişkiler Konseyi (CFR) raporu ile ABD Başkanının Milli Güvenlik Belgesi’ni (NSR) birlikte okuyarak, 2008 sonrası jeoekonomik kırılmanın ABD’nin küresel ticaret, teknoloji rekabeti ve ekonomik iktidarın el değiştirmesine dair stratejik tahayyülünü nasıl dönüştürdüğünü ve bu dönüşümün çok taraflı ticaret düzenini nasıl yeniden şekillendirdiğini analiz edecektir.


I- CFR: Piyasanın yetmediği an ve teknoloji cepheleri


1. “Zamanın Ötesine Taşan Bir Teknolojik Yarış”: Çin’in Hamleleri ve Yarattığı Korku


CFR raporu, ABD’nin yapay zekâ, kuantum ve biyoteknoloji alanlarında Çin karşısında ciddi bir zaman baskısı altında olduğunu gösteriyor. Çin, yapay zeka teknolojilerine dair performansında, kuantum iletişimde ve biyoteknoloji inovasyonunda hızlı ilerlemeler kaydetmekle kalmıyor, aynı zamanda stratejik stoklama ve yerlileştirme politikaları ile kritik sektörlerde hakimiyet kurmayı hedefliyor. Bu durum, ABD’nin piyasa odaklı ve özel sektör girişimlerine dayalı yaklaşımının stratejik açıdan yetersiz kaldığını gösteriyor. CFR verilerine göre, ABD biyoteknoloji ‘start-up’larına erken finansman desteği 2025’in ilk yarısında yüzde 65 düşerken, Çin kuantum alanında şimdiden ABD’nin iki katı yatırım yapıyor. Bu fark, yalnızca ekonomik değil, teknolojik hegemonyanın el değiştirdiğinin işareti olarak da okunmalıdır.


2. “Stratejik ürün tedarik zincirlerinde sessiz cepheleşme”


ABD’nin kritik teknoloji ve ara girdilerde Çin’e olan yüksek yoğunluklu bağımlılığı, karşılıklı ticari bağımlılık çerçevesini aşarak, Pekin’in jeoekonomik kaldıraç üretebildiği asimetrik ve ters bağımlılık ilişkisine dönüşmüş görünüyor. Bu yapı, tedarik zincirlerini piyasa temelli verimlilik alanları olmaktan çıkararak stratejik kırılganlık üreten güvenlik hatlarına çevirmektedir. CFR raporu, ABD’nin nadir topraklara yüzde 70, ağır nadir topraklara yüzde 99, PCB ve çip kimyasallarına yüzde 30–60, biyoteknoloji girdilerine ise yüzde 80 oranında bağımlı olduğuna vurgu yapıyor. Bu gelişme, tedarik zincirlerini barışçıl ticaretin teknik altyapısı olmaktan çıkararak jeoekonomik rekabetin doğrudan cephelerine dönüştürmektedir. Tekil tedarikçilerin kontrolündeki kuantum ekipmanları ve Çin’e yüksek derecede bağlı biyoteknoloji girdileri, ABD’nin kritik teknolojilerde manevra alanını sistematik biçimde daraltmakta, kritik minerallerden çip üretim altyapısına uzanan bu zincirler, ABD’nin stratejik karar alma kapasitesini fiilen sınırlamakta ve uzun menzilli güç rekabetinin ön cephesini oluşturmaktadır.


3. Yatırımın gölgesi altında stratejik güç: CFR’ye göre piyasanın yapısal sınırları


CFR raporu, ABD özel sektörünün kuantum ve biyoteknoloji gibi stratejik teknolojilere yatırımında uzun zaman ufukları, zayıf ticari talep ve ölçeklenebilirlik kısıtları nedeniyle yapısal olarak yetersiz kaldığını açık biçimde tespit etmektedir. Bu yetersizlik, piyasa temelli yatırım rejiminin stratejik teknolojilerde gerekli hız, derinlik ve sürekliliği üretme kapasitesinin sınırlı olduğunu göstermekte; devlet müdahalesini tercihten çıkarıp stratejik bir zorunluluğa dönüştürmektedir. Pentagon’un kuantum bilgisayar alımlarını hızlandırması ve altı aylık stratejik stok rezervleri oluşturması, piyasa reflekslerinin ulusal güç üretiminde tek başına yeterli olmadığını teyit etmektedir. Bu çerçevede CFR, ABD’nin uzun süredir dayandığı “piyasa mucizesi” varsayımının, Çin’in devlet kapitalizmiyle şekillenen jeoekonomik rekabet ortamında işlevini yitirdiğini saptamakta ve piyasanın devlet eliyle stratejik bir koordinasyon mekanizmasına dönüştürülmesini önermektedir. Çin’de devletin yönlendirdiği sermaye tahsisi, uzun vadeli planlama ve kamu alımları, kuantum ve biyoteknoloji gibi alanlarda ticari kârlılıktan bağımsız bir ölçek ve hız üretirken; CFR’ye göre ABD, teknoloji ve ekonomik üstünlüğünü koruyabilmek için Çin modeliyle birebir örtüşmeyen fakat onun ürettiği stratejik ivmeyi dengelemeyi amaçlayan piyasa-dışı araçları kalıcı bir jeoekonomik mimarinin parçası haline getirmek zorundadır.


4. CFR’ye Göre Müdahale, Yönlendirme ve Jeoekonomik Mimari


CFR’nin ortaya koyduğu çerçeve, ABD’nin Çin’e yönelik rekabetini uzun menzilli bir jeoekonomik kuşatma olarak yeniden kurgularken, bunun kurumsal mantığını stratejik orkestrasyon kavramı üzerinden inşa etmektedir. Bu yaklaşımda teknoloji ve ekonomi, piyasanın kendiliğinden işleyen reflekslerinden ayrılarak devlet tarafından hedeflenen, önceliklendirilen ve eşgüdüm içinde yönetilen alanlara dönüşmektedir. ABD devleti doğrudan üretici rolüne soyunmaksızın; sermaye akışlarını, tedarik zinciri mimarisini ve inovasyon trendlerini perde arkasından yöneten bir orkestra şefi rolü üstlenmektedir. CFR metninin mesajı açıktır: Çin ile rekabet artık piyasanın görünmez eline bırakılabilecek bir mesele değildir; devletin yönlendirmesi ve orkestrasyonuna bırakılması gereken planlı bir güç mücadelesidir. Kısaca devlet müdahalesi, geçici bir istisna olmaktan çıkmakta, başta Çin ve rakiplerine karşı Amerikan jeoekonomik rekabet stratejisinin kalıcı ve yapısal bir bileşeni haline gelmektedir.


II- Başkanın 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSR):


CFR raporları, ABD’nin küresel rekabet ortamında karşı karşıya olduğu jeoekonomik kırılmayı teşhis eden analitik bir çerçeve sunarken; Başkanın 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSR), bu teşhisi bağlayıcı bir devlet doktrinine dönüştürmektedir. CFR’nin haritaladığı yapısal kırılganlıklar, NSR’de normatif bir tercihe değil, yürütülmesi gereken stratejik bir zorunluluğa evrilmektedir. Bu yönüyle iki metin arasında bir çelişki değil, tamamlayıcı bir iş bölümü vardır: CFR teşhis eder, NSR hükme bağlar.


1. Ekonomi ve Ulusal Güvenliğin Kaynaşması


NSR, CFR’nin ortaya koyduğu bulguları teyit etmekle yetinmemekte; ekonomi ile ulusal güvenliği aynı stratejik mimaride birleştirmektedir. Bu çerçevede ekonomi, neoklasik iktisadın piyasa dengeleriyle, neoliberalizmin serbestleşme varsayımlarıyla ya da karşılaştırmalı üstünlükler doktriniyle açıklanabilecek özerk bir alan olmaktan çıkarılmaktadır. Serbest ticaretin kendiliğinden refah ürettiği, gömülü liberalizmin sistemik istikrar sağladığı varsayımları NSR ile fiilen terk edilmektedir. Ekonomi artık büyüme ve verimlilik merkezli bir politika alanı değil; önleyici savunma, caydırıcılık ve uzun menzilli güç rekabeti için kullanılan bütüncül bir stratejik araç olarak tanımlanmaktadır. Yatırım kısıtlamaları, ihracat kontrolleri, teknoloji yasakları ve stratejik stoklama uygulamaları geçici istisnalar değil, kalıcı politika araçları haline gelmektedir. Ekonomi, piyasanın özerk işleyişinden koparılarak ulusal güvenliğin merkezine yerleştirilmektedir. Bu dönüşüm, iktisadi karar alma ile askeri-stratejik planlamanın aynı yönetim mantığı içinde eritildiğini göstermektedir. CFR’nin analitik düzeyde işaret ettiği jeoekonomik gerçeklik, NSR’de doktriner bir dile kavuşmakta; ekonomi, ABD’nin uzun kuşatma stratejisinde artık destekleyici bir unsur değil, doğrudan bir güç enstrümanı olarak konumlandırılmaktadır.


2. “Asya-Pasifik’in yükselişi ve Atlantik ittifakının çatırdaması”


NSR, Atlantik merkezli düzenin artık küresel ekonomik ağırlık merkezi olmadığını açık biçimde kabul etmektedir. Asya-Pasifik, üretim, ticaret ve teknoloji yatırımlarının odak noktası hâline gelirken; ABD ve Avrupa’nın oluşturduğu Atlantik alanı, daha çok kriz ve güvenlik riski üreten bir coğrafya olarak tanımlanmaktadır. ABD askeri kapasitesini korusa dahi, ekonomik merkezilik ve teknoloji akışları üzerindeki kontrol zayıflamaktadır. Bu tablo İktidarın el değiştirme kuramının (Power Transition Theory) soyut bir akademik çerçeve olmaktan çıkıp sahada doğrulandığını göstermektedir. Hegemon, yükselen güç karşısında artık genişleme değil, zaman kazanma stratejisi izlemektedir. CFR raporlarında vurgulanan tedarik zinciri kırılganlıkları ve yatırım yetersizlikleri, Asya-Pasifik’in yükselişiyle birlikte ABD için kalıcı bir jeoekonomik baskı alanına dönüşmektedir. Kuantum, biyoteknoloji ve yapay zekâ gibi alanlar, artık sanayi politikası başlığı altında değil, uzun süreli stratejik kuşatmanın cepheleri olarak ele alınmaktadır.


3. “Latin Amerika ve Yeni Monroe Doktrini”


NSR, ABD’nin stratejik öncelik alanlarını yalnızca Asya-Pasifik ile sınırlamamakta; Latin Amerika’yı da açık biçimde ekonomik güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırmaktadır. Bu yaklaşım, klasik Monroe Doktrini’nin askeri- siyasi mantığının, ekonomik ve teknolojik araçlarla güncellenmiş bir versiyonu olarak okunabilir. Latin Amerika, bu çerçevede artık yalnızca ABD’nin arka bahçesi değil; kritik mineraller, enerji hatları, lojistik ağlar ve stratejik yatırımlar üzerinden şekillenen yeni bir jeoekonomik savunma kuşağıdır. Bölge, ABD’nin küresel rekabetinde dengeleyici bir ekonomik alan olarak yeniden tanımlanmakta; çok taraflı kalkınma ya da serbest ticaret perspektifinden tamamen koparılmaktadır.


4. “Milli Güvenlik Ekonomisi: Devletin Uzun Eli”


NSR, Trump döneminde geçici bir sapma olarak görülen ekonomik milliyetçiliğin artık kalıcı ve kurumsallaşmış bir devlet politikası hâline geldiğini teyit etmektedir. Bu noktada ABD’nin hedefi rakipleri kontrol etmekten ziyade, güç kaybını geciktirmek ve maliyetleri yükseltmektir. Ekonomik güvenlik, ulusal güvenliğin tali bir unsuru değil, ana ekseni hâline gelmiştir. Devlet, teknoloji yatırımlarını, tedarik zincirlerini ve sermaye akışlarını doğrudan yönlendiren merkezi bir aktör olarak konumlandırılmaktadır. Bu durum, piyasa mekanizmasına dayalı küresel rekabet anlayışının fiilen sona erdiğini göstermektedir. CFR’nin “uzun kuşatma” olarak tanımladığı stratejik yaklaşım, NSR’de açık ve resmi bir doktrine dönüşmektedir.


5. “Uzun kuşatma ve silah olarak teknoloji faktörü”


NSR, ABD’nin stratejik önceliklerini açık bir harita hâline getirmektedir. Kritik teknolojiler, ileri üretim kapasitesi ve tedarik zincirleri, artık ekonomik alanlar değil, ulusal savunma hatlarıdır. Bu yaklaşım, neoklasik iktisadın tarafsız teknoloji varsayımını tamamen geçersiz kılmaktadır. Teknoloji, üretkenliği artıran bir faktör değil; jeoekonomik rekabetin ve uzun vadeli kuşatmanın ana silahıdır. Stratejik stoklama, ihracat kısıtları ve devlet destekli teknoloji politikaları, CFR’nin önerdiği çerçevenin NSR’de doktrinel karşılığını bulduğunu göstermektedir. Küresel ekonomi, artık kuralların serbestçe işlediği bir alan değil; güvenlik ekseninde sertleşmiş, askerileşmiş ve hiyerarşik bir rekabet sahasıdır.


Hegemonik gerileme, uzun kuşatma ve savunma refleksi


CFR ve NSR metinleri, farklı dil ve hedef kitlelere hitap etseler de aynı yapısal kaygıyı paylaşmaktadır: ABD, küresel rekabeti hâlâ kazanabilecek mi, yoksa yalnızca kaybı geciktirebilecek mi? Bu soru, metinlerde giderek sertleşen jeoekonomik dilin ve güvenlikçi çerçevenin temel kaynağını oluşturmaktadır. Asıl kırılmanın, ABD’nin kendi rekabet gücüne duyduğu tarihsel güvenin aşınması olduğu anlaşılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD, ‘Bretton Woods Mimarisi’ni serbest ticaret, karşılıklı bağımlılık ve kurumsallaşmış çok taraflılık üzerinden hegemonik istikrar üretmek için kullanmıştı. Ancak CFR ve NSR, bu yaklaşımın artık ABD lehine sonuç üretmediği varsayıyor. Belgelerde, ticaretin hegemonik gücü pekiştirdiği inancının terk edildiği; liberal dış ticaretin rakiplerin kapasitesini güçlendirdiği, Amerikan iktidarının aşınma sürecine ivme kazandırdığı kabul edilmiş görünmektedir. Bahse konu tespitler Washington’un dünya ekonomisinin yönetimine dair geleneksel bakışından zihinsel ve doktrinsel bir kopuş anlamına gelmektedir.


Özetle Belgeler ABD’nin kendi kurduğu sistemi bizatihi kendisinin fiilen askıya aldığının, II. Dünya Savaşı sırasında (1944) tesis edilen Bretton Woods sisteminin arka planındaki fiili gömülü liberal uluslararası düzenin sona erdiğinin itirafı niteliğinde dökümanlardır. Korumacılık, ticaret savaşları ve tek taraflı yaptırımlar ideolojik tercihlerden ziyade, rekabet gücü erozyonuna karşı geliştirilen savunmacı refleksler olarak algılanmalıdır. Tedarik zincirlerinin “stratejik cephe”, teknolojinin ise “savunma hattı” olarak yeniden tanımlanması, yükselen rakip güç karşısında zaman kazanma ihtiyacı algısı yaratmaktadır. ABD, piyasa temelli rekabetle üstünlüğünü sürdüremeyeceğini fark ettiği noktada oyunun kurallarını değiştirmeye, ilke ve kuralları kaba güçle ikame etmeye, sertleştirmeye yönelmiştir. Bu nedenle Washington’un jeoekonomik agresifleşmesi, güç ve iktidardan ziyade, hegemonik gerilemenin dayattığı psikolojik kırılganlığın dışavurumu gibi durmaktadır. CFR’nin “uzun vadeli kuşatma” vurgusu ile NSR’nin agresif güvenlikçi iktisat dili, ABD’nin artık kendi iktisadi ya da teknolojik genişlemesine değil, rakibi çevreleme ve geciktirme stratejisine odaklanacağını göstermektedir. Amaç rakipleri tamamen durdurmak değil; onların ölçeklenme hızını yavaşlatmak ve teknolojik sıçramalarını daha maliyetli hâle getirmektir.


Sonuç olarak CFR ve NSR’nin ortak mesajı net görünüyor: ABD, hegemonik statüsünün kendiliğinden süreceği varsayımını terk etmiştir. Ekonomi ve teknoloji artık refah üretmenin değil, güç kaybını yönetmenin araçlarıdır. Güvenlik diliyle sertleşmiş bu jeoekonomik çerçeve, yeni bir liberal düzen vaadinden ziyade, 20. Yüzyıl ekonomik düzeninin kapandığını kabullenen, unvanını kaybetmiş hegemonun savunma refleksi olarak da okunabilir. Uzun soluklu kuşatma stratejisi, ABD’nin küresel liderliği yeniden tesis etme iddiasından çok, gerilemeyi yönetme ve zamanı kendi lehine çevirmeye çalışma çabası olarak okunmalıdır.


Dergi Erişimi
Dergi içeriklerini okumak için Bloomberg Businessweek Türkiye dijital dergisine abone olmanız gerekmektedir.Abone değilseniz abonelik satın alarak tüm dergi içeriklerine sınırsız erişim sağlayabilirsiniz
Abone Ol
Borsada “Karavana” Yılı
Borsada “Karavana” Yılı
2025 yılını geride bırakmaya hazırlanan Borsa İstanbul yatırımcılarının beklentilerini karşılayamadı. Birçok hisse yılbaşında öngörülen hedef fiyatları ve getiri potansiyellerinin yanına bile yaklaşamadı.
2025 Kıymetli Metallerin Altın Devri Oldu
2025 Kıymetli Metallerin Altın Devri Oldu
2025’in son döneminde hem kıymetli hem de sanayi metalleri tarihi zirvelere ulaştı. Arz sıkışıklıkları, jeopolitik riskler, enerji dönüşümü ve daha gevşek para politikası beklentileri fiyatlar için destekleyici unsurlar oldu. Kurum raporlarında, değerli metallerde güçlü seyrin 2026’ya taşınabileceği beklentisi öne çıktı. Uzmanlar ise fiyatların arz kısıtları ve yapısal talep dinamikleri tarafından belirleneceğini vurguladı.
Yeni Asgari Ücret Avrupa’da Son Sıralardan Kurtaramadı
Yeni Asgari Ücret Avrupa’da Son Sıralardan Kurtaramadı
2026 asgari ücreti net 28 bin 75, brüt 33 bin 30 TL belirlendi. Böylece Euro bazında 650 Euro brüt ücretle Türkiye, 635 Euro belirleyen Kuzey Makedonya ve 550 Euro’luk Sırbistan’ın eklenmesiyle altı ülkeyi geçmiş oldu. Ancak Türkiye’nin gerisinde olan ülke sayısı 11 yıl önce 16’ydı. Türkiye’de 2015-2025 döneminde Euro bazında asgari ücretin ortalama artışı yüzde 2,8 iken, bu oran Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya ve Polonya’da çift hanelerde seyretti.
İngiltere’de Servet Bavulunu Topluyor
İngiltere’de Servet Bavulunu Topluyor
Artan vergiler ve non-dom rejimindeki köklü değişiklikler, Birleşik Krallık’ı küresel servet için cazibe merkezi olmaktan uzaklaştırıyor, servetin yönü Körfez’e kayıyor.
Korumacılık Çağı: ABD Duvar Ördü, Ticaret Yeni Yol Buldu
Korumacılık Çağı: ABD Duvar Ördü, Ticaret Yeni Yol Buldu
Trump’ın gümrük duvarları Çin’i hedef aldı, Avrupa’yı sıkıştırdı; ama küresel büyüme frene basmadı. Kazananlar tedarik zincirini yeniden kuranlar oldu. 2026’da ise bedel, teknoloji ve otomotiv hattında daha sert ödenecek.
2026’ya Giderken Enerji, Yapay Zekâ ve Jeopolitik
2026’ya Giderken Enerji, Yapay Zekâ ve Jeopolitik
Enerji sektöründe uzun süredir aynı cümleler kuruluyor: Dönüşüm, yeşil mutabakat, net sıfır. Ancak 2026’ya yaklaşırken bu kelimeler yerini daha sert sorulara bırakıyor. Çünkü enerji artık bir vizyon meselesi değil, bir dayanıklılık testi.
Halka Arza “Makyajlı” Çıkmak
Halka Arza “Makyajlı” Çıkmak
Şirketlerin halka arzı aslında 2-3 yılı kapsayan bir hazırlık sürecini beraberinde getiriyor. Halka arz kararının ardından yapılan en önemli hazırlıkların başında mali tabloların yatırımcıların ve analistlerin diğer şirketlerle karşılaştırma yapabileceği şekilde sadeleştirilmesi geliyor.
Birlikte Düşünmek: Ortak Akıl Üzerine
Birlikte Düşünmek: Ortak Akıl Üzerine
“Akıl paylaşıldığında çoğalır. Dinlendiğinde derinleşir.”
Türkiye’nin Yapay Zeka Hamlesinde Yeni Dönem!
Türkiye’nin Yapay Zeka Hamlesinde Yeni Dönem!
Türkiye, ilk kez yapay zekâyı bir Ar-Ge başlığı ya da teknoloji trendi olarak değil, doğrudan devlet kapasitesi ve yönetişim meselesi olarak ele aldığını ilan ediyor.
Yapay Zekâ ile Yeni İş Dünyası Nasıl Dönüşecek?
Yapay Zekâ ile Yeni İş Dünyası Nasıl Dönüşecek?
Yapay zekâ, rutinleri üstlenerek insana “yavaşlama, düşünme ve hayal etme lüksü” yaratır. İş yerindeki asıl etkisi hız değil; o hızın açtığı zamanda neyi seçip neyi bıraktığımızdadır.
ABD’de K- Şekilli Ekonomi: Alt ve Orta Sınıfın Çıkmazı
ABD’de K- Şekilli Ekonomi: Alt ve Orta Sınıfın Çıkmazı
ABD’de yaşanan sorun sadece bir liderden ya da tek bir ekonomik göstergeden kaynaklanmıyor. Sorun; büyümenin yukarı doğru aktığı, ancak aşağıya sızmadığı bir ekonomik yapının kalıcı hale gelmesi.
Ferrari’nin Yeni Gt Modeli Amalfi, 2026’nın İlk Çeyreğinde Türkiye’de
Ferrari’nin Yeni Gt Modeli Amalfi, 2026’nın İlk Çeyreğinde Türkiye’de
Ferrari’nin ürün gamındaki en yeni teknolojik çözümleri barındıran Amalfi yeni turbo kalibrasyonlu 640 HP gücünde turbo V8 motora sahip.
Otomotiv: 2025 Almanak
Otomotiv: 2025 Almanak
Değişen otomotiv ekosisteminde 2025’te neler oldu?
Nükleer Enerji ile Fosil Yakıt Çıkarları Yenilenebilir Enerjiye Karşı Güçlerini Birleştiriyor
Nükleer Enerji ile Fosil Yakıt Çıkarları Yenilenebilir Enerjiye Karşı Güçlerini Birleştiriyor
Bir zamanlar ihtimal dışı görünen bu ortaklığın etkisi artık doğrudan Beyaz Saray’a kadar uzanıyor; Başkan Trump burada bazı yenilenebilir enerji projelerini yasaklamak istiyor.
Bir Zamanlar İkinci Çocuğu Yasaklayan Çin Şimdi Doğumu Teşvik Etmeye Çalışıyor
Bir Zamanlar İkinci Çocuğu Yasaklayan Çin Şimdi Doğumu Teşvik Etmeye Çalışıyor
Çin’in bir çelik kenti, bir türlü gelmeyen bebek patlamasını yakalayabilmek için pronatalist politikalara daha da yükleniyor.