Küresel araç ve plug-in hibrit satışları Eylül ayında yüzde 26 artarak rekor seviye olan 2,1 milyon adede ulaştı. Çin’deki satışlar yaklaşık 1,3 milyon araca yükselirken, Avrupa satışları yüzde 36 artarak 427 bin 541 adede, Kuzey Amerika satışları ise yüzde 66 artarak yaklaşık 215 bin adede ulaştı. Dünyanın geri kalanındaki satışlar ise yüzde 48 artarak 153 bin 594 araca ulaştı. Elektrikli araç üretiminin de yüzde 62’si Çin’den geldi. Bu rakam, Ağustos ayına göre yüzde 20’lik bir büyümeyi temsil ediyor.
Çin Binek Otomobil Birliği (CPCA), dünyanın en büyük elektrikli araç pazarı olan Çin’in yükseliş ivmesini yansıtan olumlu verileri açıkladı. Ülkenin yaklaşık 50 elektrikli araç üreticisi, geçen ay 826 bin adet saf elektrikli araç teslimatıyla bir yıl öncesine göre yüzde 28,5 artışla rekor kırdı. Çin’in elektrikli araç sektöründeki hâkimiyeti, ülkenin otomotiv endüstrisinin küresel pazardaki payını artırmasına yardımcı olurken, yeni enerjili araçlar alanında Çinli şirketler küresel çapta giderek daha fazla nüfuz sahibi oluyor.
Küresel elektrikli araç satışları 2024 yılında yüzde 25 artarak 17,8 milyon adede ulaşmışken, 2025 yılında 21,3 milyona (pazar payı yüzde 24) ulaşması, 2030 yılına kadar iki kattan fazla artarak 40,1 milyona ulaşması öngörülüyor.
2025 yılı (Ocak–Eylül 2025) ile 2024 yılı (Ocak–Eylül 2024) arasındaki elektrikli araç satışlarına bakarsak; küreselde 14,7 milyon (yüzde 26 artış), Çin’de 9 milyon (yüzde 24 artış), Avrupa’da 3 milyon (yüzde 32 artış), Kuzey Amerika’da 1,5 milyon (yüzde 11 artış) ve dünyanın geri kalanında 1,2 milyon (yüzde 48 artış) olarak görebiliriz.
Bütün bu haberler arasında dünyada jeopolitik istikrarsızlık, ülkeleri enerji güvenliği için gökyüzüne bakmaya zorluyor. Dünya düzeni değişirken birlikler sallanıyor ve gelişmiş ülkeler hammadde arayışında uzaya yöneliyor.
Ay madenciliği
Ülkeler, stratejilerinde yayımladıkları kendi güvenlik ve refahlarına yönelik temel adımlar arasında kritik hammaddeleri belirtiyor. Uzun vadeli stratejik öngörü raporlarında, küresel düzenin son dönemde yeni ekosistem oluşumlarıyla sarsıldığı öne çıkarken; düşük karbonlu enerji teknolojisinde hayati önem taşıyan malzemelerin tedarikinde artık dış ülkelere güvenilemeyeceği de vurgulanıyor.
Gelişmiş ülkeler, Ay’dan başlayarak uzay madenciliği de dâhil olmak üzere ileri madencilik teknolojilerine artan bir vurguyla planlamalar yapıyor. Lityum, bakır, nikel ve nadir toprak elementleri gibi metaller yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlar için elzem ve bunların tamamı ülkeler tarafından kritik hammadde olarak görülüyor.
Ülkeler, bu metallerde zengin rezervlere sahip ülkelerin — tıpkı Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) petrol arzını manipüle ettiği gibi— arzı manipüle etmek için güçlerini birleştirmelerinden endişe duyuyor. Bunun fiyatları artırabileceği ve temel malzemelere erişimi kısıtlayarak ülkelerin stratejik özerkliğine ve temiz enerji geçişine ciddi bir tehdit oluşturabileceği görüşü giderek yaygınlaşıyor.
Uzay madenciliği
Uzay madenciliği, gelişmiş ülkeler tarafından stratejik adımlar arasında yer alıyor ve ABD hükümetinin NASA’sı ile Japonya’nın JAXA’sı da dâhil olmak üzere birçok devlet kurumu tarafından destekleniyor.
AB ise robotlar kullanarak Ay ve asteroitleri madencilikle çıkarmayı umarak kendini Avrupa’nın uzay madenciliği merkezi olarak konumlandırıyor. Bu gök cisimleri genellikle nadir toprak elementleri, alüminyum, titanyum ve manganez gibi faydalı metallerin yanı sıra altın ve platin gibi değerli metaller açısından da zengin olarak biliniyor.
AB Komisyonu, bu yılın Haziran ayında Uzay Ekonomisi Vizyonu’nu yayımladı ve sözde uzay kaynaklarının 2018 ile 2045 yılları arasında 170 milyar euroya kadar değer kazanabileceğini tahmin etti. Yine de endüstriyel ölçekte uzay madenciliği hâlâ uzak bir hayal olmaya devam ediyor. Çıkarılan metallerin Dünya’ya geri taşınması için pratik çözümler henüz emekleme aşamasında.
Ülkeler neden endişeli?
Enerji dönüşümü, kritik minerallere olan talebi büyük bir hızla artırıyor. Örneğin, Paris İklim Anlaşması hedeflerine ulaşmak için bazı tahminlere göre, dünyanın önümüzdeki 25 yıl içinde insanlık tarihinde çıkarılan kadar bakırı yeniden çıkarması gerekiyor.
Bakır, elektrik kullanan her şeyde vazgeçilmez bir unsurken; elektrikli araç bataryalarında kullanılan lityum için de benzer bir durum mevcut. Avrupa Komisyonu, AB’nin pillere olan lityum talebinin 2030’da 2020’ye göre 12 kat, 2050’de ise 21 kat daha fazla olmasını bekliyor.
AB şu anda hiç lityum çıkarmıyor. Küçük ve yoğun nüfuslu toprakları, güçlü çevre koruma politikaları ve aktif sivil toplumu nedeniyle, kaynaklar keşfedilse bile maden geliştirmeyi zorlaştırıyor. Madencilik devi Rio Tinto’nun AB’nin komşusu Sırbistan’da bir lityum madeni açma girişiminin de gösterdiği gibi, insanlar arka bahçelerinde maden olmasını istemiyor.
AB, hem otomotiv ekosisteminde hem de kritik hammaddede geride kaldı
Çin, kritik hammadde tedarik zincirleri üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurmuş durumda. Dünya bakırının yüzde 40’ını, lityumunun yüzde 60’ını, kobaltının yüzde 70’ini ve grafitinin neredeyse yüzde 100’ünü rafine ediyor. AB ise nadir toprak elementlerinin neredeyse tamamını Çin’den ithal ediyor. Bu da AB otomotiv endüstrisini arz kesintilerine ve fiyat oynaklığına açık hâle getirerek kritik sektörde kırılganlıklar yaratıyor.
Çin, dünya çapında elektrikli araç bataryalarında kullanılan nadir toprak minerallerinin yüzde 70’ini işliyor. Dünya otomobil üreticileri, elektrikli araç akü tedarikinde Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak, sürdürülebilir bir elektrikli araç ekosistemi kurmak ve alternatif tedarik zincirleri geliştirmek için önümüzdeki 5 yıl içinde adımlar atmak zorundalar; aksi hâlde bu ekosistemde dönüşümü gerçekleştiremeyip yok olma riskiyle karşı karşıya kalacaklar.
Avrupalı ve ABD’li otomobil üreticileri, Çin’in geniş otomotiv pazarına kritik derecede bağımlı ve bu pazardan en çok etkilenenler arasında Alman otomotiv üreticileri yer alıyor. 2020 yılında Alman üreticiler, araçlarının neredeyse yarısına yakınını Çin’de satıyordu. Alman ve diğer Avrupalı, ABD’li ve Asyalı otomotiv üreticileri Çin tüketici talebine ve Çin hükümetinin araçlarına pazar erişimi sağlama konusundaki istekliliğine güvenirken, bu da bağımlılığı daha da artırıyor.
Otomotiv üretiminde hammaddelerle ekosistem de değişiyor
Otomobil üretimi; alüminyum, cam ve demir cevheri gibi çeşitli hammaddelerin yanı sıra plastik, kauçuk ve özel elyaf üretiminde kullanılan petrol ürünlerini gerektiriyor. Çin, bu malzemelerin çoğunu kendi kaynaklarından veya yurt dışında sahip olduğu varlıklardan karşılayabilen büyük bir tedarikçi. Örneğin, şu anda neredeyse yüzde 90’lık bir pazar payıyla dünyanın en büyük üreticisi olan Çin’de magnezyum —yani hafif metal üretiminde kullanılan birçok alüminyum alaşımının temel bileşeni— üretiminde yaşanacak bir dar boğaz, küresel otomobil tedarik zincirini krize sürükleyebilir. Hammadde konusunda otomotiv üreticilerinin Çin’e olan bu bağımlılığı, özellikle Çin’in lityum iyon pil hücreleri gibi temel bileşenlerin önemli bir tedarikçisi olması ve lityum, kobalt, grafit ve nikel gibi pil üretimi için ana hammadde kaynaklarını elinde bulundurması nedeniyle elektrikli araç üretiminde belirginleşiyor. Bu malzemelerin uzun vadeli kıtlığı, elektrikli ulaşıma geçişi yavaşlatabilir, elektrikli araç fiyatlarını artırabilir ve otomobil üreticilerinin kâr marjlarını tehdit edebilir.