Kaptan köşkünde yangın var. Alevler büyüyor, duman giderek yoğunlaşıyor ve mürettebat panik içinde birbirine bakıyor. Bu metafor aslında Türkiye’de şirketlerin C-Suite odalarında yaşanan tablonun bir özeti. Son aylarda yaptığım toplantıların yarısından fazlasında bunu bizzat görüyorum. Enflasyon hâlâ yüksek, döviz kuru baskısı bitmedi, faizlerin maliyet üzerindeki etkisi her geçen gün artıyor. İş modelleri adeta test ediliyor, nakit akışları daralıyor, yatırım iştahı düşüyor. Kısacası yangın sadece finansal tablolarda değil, yönetim masalarında da hissediliyor.
Peki ne yapmalı? 2025’in ipini göğüslemeye hazırlanan şirketler, aynı anda 2026’nın bütçesini de yapmaya çalışıyor. Bu dönem sadece yılın nasıl kapanacağı değil, yeni oyun planının nasıl kurulacağı sorusunu da beraberinde getiriyor. Çünkü gemiyi limana yanaştırmak yetmiyor; gelecek sefere çıkarken rotayı, yakıtı ve mürettebatı yeniden gözden geçirmek gerekiyor.
Alevlerin içinde finansal denge arayışı
Şirketler bugün üçlü bir baskıyla karşı karşıya:
1. Enflasyon maliyetleri öngörülemez hale getiriyor.
2. Döviz kuru hem ithalat hem ihracat tarafında planları altüst ediyor.
3. Faizler yatırım maliyetini ağırlaştırıyor, finansmana erişimi sınırlıyor.
C-Suite’in önündeki tablo, basitçe yangın hortumuyla alevlere su tutmaktan ibaret değil. Bu dönemde “yangını söndürmek” demek, nakit akışını güvence altına almak, kur riskini minimize etmek ve kısa vadeli şokları absorbe edecek finansal tamponlar yaratmak demek.
Ama unutulmaması gereken bir şey var: sadece kemer sıkmak yangını söndürmüyor. Aksine yangının daha da büyümesine yol açabiliyor. Çünkü iş dünyası sadece bugünü kurtararak değil, geleceği yeniden kurgulayarak ayakta kalabilir.
2026’ya uzanan sefer planı
Bütçe dönemindeyiz. Yönetim kurulları tam da bu günlerde, 2025’in son çeyreğini ve yılı nasıl kapatacaklarını planlarken bir yandan da 2026 için sefer (bütçe) hazırlığını yapıyor. Bu noktada üç aşamalı bir strateji kritik:
1. Kısa vadeli yangın söndürme
2. Orta vadeli adaptasyon
3. Uzun vadeli sefer planı
Mürettebatı kaybetmeden yangın söndürmek
Yangının en az konuşulan ama en kritik tarafı insan kaynağı. Kaptan köşkünde yangın varken, iyi mürettebat da sessizce gemiyi terk ediyor. Son yıllarda şirketlerde yetenek kaybı, yurt dışına göç eden genç profesyoneller ve tükenen orta kademe yöneticiler önemli bir risk haline geldi.
Enflasyon karşısında eriyen maaşlar, yüksek iş yükü ve belirsizlik, çalışan bağlılığını zayıflatıyor. Oysa C-Suite’in yangını söndürürken yapması gereken ilk işlerden biri mürettebatı elde tutmak. Çünkü en iyi rotayı çizseniz de, gemiyi limana yanaştıracak olan aslında o ekip.
Bu noktada insan kaynakları stratejisi yeniden tanımlanmalı:
• Esnek çalışma modelleri,
• Performansa dayalı ödüllendirme,
• Liderlik gelişimi programları ve
• Kültürel bağlılığı artıracak uygulamalar öne çıkıyor.
Kısacası kaptan köşkünde yangın söndürülürken en kritik varlık insan sermayesi.
Alevlerin içinde rotayı kaybetmemek
Bugün CFO’lar kur ve faiz riskini hesaplamaya çalışırken, CEO’lar yatırım kararlarını yeniden gözden geçiriyor, CHRO’lar yetenek kaybını önlemek için çabalıyor. Tüm C-Suite üyeleri aynı anda farklı yangınlarla mücadele ediyor. Bu yangını söndürmek, sadece finansal tabloları dengelemekle değil; doğru teknolojiyi, doğru iş modelini ve doğru insan kaynağını bir araya getirmekle mümkün.
Bu planların içinde yalnızca maliyet kısıntıları değil, aynı zamanda geleceğin büyüme stratejisi de olmak zorunda.
Asıl liderlik, yangının ortasında rotayı kaybetmeden geleceği görebilmektir; bunu başaranlar sadece gemiyi limana yanaştırmakla kalmayacak, yeni ufukların da kaptanı olacak…