Dünya Ticaret Örgütüne üye olduktan sadece sekiz yıl sonra, 2009 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünyanın en büyük ekonomisi ve en köklü sanayi ihracatçısı Almanya’yı geçerek küresel ihracat liginin zirvesine oturması sadece ekonomik bir vaka değil aynı zamanda çok önemli bir jeopolitik gelişmedir. Çin’in kaydettiği bu gelişmenin Batı ekonomilerinin aynı dönemde yüz yüze kaldığı ve tüm dünyayı etkisi altına alan derin finansal krizle de eş anlı tecrübe edilmesi bir tesadüf değildir. Eski ABD hazine bakanlarından Roger C. Altman “2008 Krizi ve Batıya Jeopolitik Darbe” adlı makalesinde, 2008 Küresel Finans Krizini Batının jeopolitik güç merdiveninden Beş altı basamak aşağıya yuvarlanmasına sebep olan bir gelişme olarak tasvir etmişti. Peki sadece hadise göreceli güç dengelerindeki kaymalar da sınırlı mı kaldı? 2008 Krizi sonrası jeopolitik sonuçları olan başka hangi ekonomik değişiklikler gerçekleşti?
Bu kapsamda, BRICS ülkelerinin Küresel GSYİH ve ticaret içindeki payının artması, BRICS ve Çin’in yüzer milyar dolar sermayeli Asya Altyapı Kalkınma Bankasını ve BRICS Bankasını kurması, Bir Yol Bir Kuşak Ticaret, Lojistik ve Yatırım Finansman politika atağı, Çin’in yüksek katma değerli sanayi ürünleri ihracatında en yakın rakibini üç dört kez katlaması, ilaveten ABD’nin sebebiyet verdiği güvenlikçi yaklaşımlar sebebiyle Atlantik ülkelerinde gözlemlenen ciddi rekabet kaybı ve enflasyonist süreçler gibi jeoekonomik sonuçları olan çok sayıda gelişme oldu. Bu ve benzeri gelişmelerin dünya ekonomisi içerisindeki uzun vadeli güç kaymaları yanında oluşacak yeni dünya ekonomik düzeni içerisindeki etkin güçlerin rollerinin yeniden dağılımı üzerinde de müthiş sonuçları olacağı açıktır. Bunların dışında bu kapsamda üzerinde durulması gereken diğer bir önemli konuda Batı ülkelerindeki klasik iş modellerinde meydana gelen gelişmeler ve bunların olası etkilerinin de olacağıdır?
Wolfgang Münchai Avrupanın önde gelen ekonomilerinin 2000’li yıllarla birlikte eş zamanlı bir gerileme sürecine girdiğinin altını çizmektedir: ‘‘İtalyan ekonomisi 2000 yılı civarında gerilemeye başlarken, Birleşik Krallık’ta küresel mali krizin ardından verimlilik artışı düşmeye başladı ve bir daha toparlanamadı. Şu anda Alman ekonomisini uçurumun kenarına getiren şey ise, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesidir. Almanya’nın mevcut menfi gidişatı sadece aşağı doğru bir harekete değil, Alman üretim ve mühendislik kabiliyetlerinin yani “Alman Malı”nın parlak geçmişinin de sona yaklaştığına işaret ediyor olabilir.
Bu, Münchai’ye göre; yıllar önce başlayan ve aslına bakılırsa çok az kişinin meydana geleceğini gerçekten öngörebildiği bir endüstriyel gerileme hikayesi. Almanya’da sanayi üretimi 2015’ten bu yana kümülatif olarak yüzde 8 düşerken, euro bölgesinin geri kalanında yüzde 4 artış gözlemlendi. Bu çok büyük bir değişim ve muhtemelen daha fazlası da gelecek. Bu gerileyişin en önemli habercisi ise çelik şirketi ThyssenKrupp’un üretim planlarındaki radikal değişiklikler. Krupp CEO’sunun uzun vadede talebin düşeceğini tahmin ederek kapasiteyi yüzde 40 oranında azaltmayı önerdiği belirtiliyor. Çelik, ileri bir sanayi ülkesi için tedarik zincirlerinin en başında yer alır. Çelikteki gerileme başlarsa arkasından gerisi gelecektir. Bu aslında yapısal bir gerilemeye işaret etmektedir. Nitekim Münchai bu durumu Alman ekonomistlerin yapısal çöküş olarak adlandırdığını belirtiyor.
Yazar Alman toplumunun teknolojiye, teknik bilginin önemine dair sosyal algısında, sınai üretimin toplum olarak oynadığı rolde de ciddi bir gerileme olduğunun altını çiziyor: ‘‘Almanya’da büyüdüğüm için mühendislik ve teknolojinin Alman toplumunda oynadığı önemli role tanıklık edebildim. Eskiden otobüslerde insanların hidrolik sistemler veya diğer teknik konuları tartıştığını duymak çok yaygındı. Okulu bırakanların çoğunluğu teknik el sanatları veya bilim ve mühendislik derecelerine yönelirdi. 1970’li yılların büyük futbolcularının yanı sıra dönemin kahramanları, yeni nesil motorları geliştiren otomobil şirketlerindeki mühendislerdi. Audi’nin “Vorsprung Durch Technik” sloganı bu ekonomik modeli temsil ederdi. Porsche ailesinin merhum reisi Ferdinand Porsche’ye bir keresinde en çok hangi modeli beğendiği sorulduğunda bir sonrakinin diye cevaplamıştı. Ruh buydu. O dönem Almanya’nın geleceğe baktığı bir dönemdi. Yazar bu modelin bozulduğunu düşünüyor. Peki ne oldu, nasıl oldu da Atlantik’in ABD dışında ikinci büyük ekonomik iş modeli de gerilemeye başladı?
Yazar, jeopolitikten ziyade dijitalleşmeyi, bu paradigmayı bozan en büyük müdahaleci faktör olarak görüyor. Otomobil firmaları dizel motorlardan ve satış sonrası hizmetlerden büyük kârlar elde ediyordu. Ancak elektrikli otomobillerin tüketici elektroniği cihazlarıyla daha fazla ortak noktası ortaya çıktığından artık kârları, pillerden ve yazılımdan geliyor. Ancak artık Almanya’dan ziyade Çin ve ABD bu tedarik zincirinin çoğuna hakim durumda. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali enerji yoğun Alman üretimine kesinlikle zarar verdi. Kimya devi BASF, bir süre önce geleceğinin Almanya dışında olduğu sonucuna vardı. Alman ekonomisi düşerken de çok üst seviyeden düşüşe geçmiş görünüyor
Yazar, ekonomik gerileme başladığında bu gelişmelerin siyaset üzerinde her zaman büyük bir etkisi olacağının altını çiziyor: 1999’da euronun kullanılmaya başlanmasından bu yana İtalya’da 11 başbakan değişikliği, küresel mali kriz ertesi Birleşik Krallık’ta Brexit referandumundan bu yana altı ila dört kriz yaşandı.
Almanya’da ise 1998’den bu yana yalnızca üç şansölye göreve gelmişti ancak bu siyasi istikrar döneminin de sonuna gelinmiş gibi görünüyor. Tabi bunun geniş jeopolitik ve ekonomik sonuçları olacaktır. Çünkü Almanya’da tecrübe edilecek herhangi bir kriz, daima bir Avrupa krizidir. Almanya’nın orta ve doğu Avrupa’daki komşuları Alman sanayi tedarik zincirlerine büyük ölçüde entegre olmuş durumdadır. AB, ekonomik alanı aynı zamanda Almanya’nın bütçesine yaptığı net katkılar ile euro bölgesi için sahip olduğu AAA dereceli Alman devlet tahvillerine de tamamen finansal açıdan bağımlı durumdadır.
Aslına hikaye hem ABD de hem Almanya’da tamamen rekabetle ilgili. Alman ya da Batılı elektrikli arabalarının sorunu sadece üretimlerinin çok pahalı olması değil. Sorun son teknoloji olmamaları. Mesele Çin’in elektrikli arabaları sadece ucuz değil, gayet iyi ve son teknoloji ürünü.
Özetle Alman sistemi eski sanayi paradigmalarına dayanıyor ve gelecek trendlerini yakalama konusunda hantal kalmış durumda. ABD’nin Kuzey Akım Petrol boru hattını sabote ederek Almanya’yı ucuz Rus enerjisinden mahrum bırakması, rekabetin aslında Güvenlik Bloklarının sadece birbirleriyle değil bizatihi blok içi müttefikleriyle de rekabetçi bir tavır içine girdikleri, hatta bu mücadelenin bloklar arasında yaşanabilecek kadar sert olabileceğini gösteriyor.