Durup zaman nedir diye düşündünüz mü hiç?
José Saramago’nun Körlük kitabında çok güzel bir zaman anekdodu vardır: “Oysa şimdi sözcüklerin müziğinden başka müzik yok, sözcüklerse, özellikle kitaplarda yer alan sözcükler kendilerini kolay ele vermezler, binada oturan bir insan merak edip kapıyı dinleyecek olsa, tek kişinin ağzından dökülen ve uzayıp giden bir mırıltı duyar, sonsuza kadar uzayabilecek bir ses ağıdır bu, çünkü dünyadaki kitaplar, hepsi bir araya getirilecek olsa, sonsuz sayıdadır, hani evren için sonsuz diyorlar ya, öyle.”
Zaman nedir gerçekten?
Beynimiz zamanı nasıl algılıyor? Algılıyor mu? Mesela saatte 1000 km hızla giden bir jet uçağında geçirdiğimiz 1 dakika ile bir su ısıtıcısı başında çay suyunun ısınmasını beklerken geçirdiğimiz 1 dakika aynı mı? Sonuçta ikisi de altmış adet saniyeden oluşuyor. Bakın beynimiz 100 milyar nöronu ile ve 100 trilyon sinapsla şimdilik evrende bildiğimiz en büyük gizem. Son birkaç on yıldır bilim insanlarının azımsanmayacak bir kısmı bu gizemle uğraşıyor. Kimisi yapısı ile uğraşıyor yani hangi bölge ne büyüklükte? Acaba şu bölge küçülürse ne olur gibi… Kimisi etkileşimleri ile uğraşıyor şunu yersek bak beynimiz şöyle çalışır, küçük yaşta yeteri kadar sevgi görmezsek şu bölgeler çalışmıyor tarzında. Kimisi ise beynimizin çıktıları ile uğraşıyor. Bilinç nedir, serbest seçim hakkı var mı? Duygularımız ve davranışlarımız nasıl oluşur? Gerçeklik algısı harbiden gerçek mi?
Zaman algısı, zamanın akıp gidiyor hissi, zamanı anlama çabası gibi konular bu sonuncusuna örnektir. Bunlara beynimizin çıktıları denir. İşte metodolojik olarak beynimizin çıktıları ile ilgili fikir yürütmeye ya da hakikati bulmaya çalışmak en zorudur. Çünkü dediğimiz gibi beynimizin birer çıktısı bir ürünü bunlar. Yani beynimizi kullanarak yine beynimizin ürettiği bir ürün hakkında ahkâm kesmeye çalışıyoruz.
Yani zamanı anlamaya çalışmak bir futbol maçına 10 sıfır yenik başlamak gibi bir durum.
1600 yıl önce aziz Augustinus bu durumu güzel özetlemiş:
Öyleyse nedir zaman? Eğer bana kimse ne olduğunu sormuyorsa, o zaman bilirim. Ama birine anlatmak istersem de o zaman artık bilmem.
1600 yıldır aslında çok da bir şey değişmedi. Ancak şunu da söylemek gerekir. Bu yüzyılda pek çok konuda olduğu gibi; 10 sıfır yenik başlamaya rağmen maçı kazanma ihtimalimiz var gibi. Bu maçta en büyük silahlarımız Ronaldolar ya da Messiler değil, bilim ve teknoloji.
Evrenin zamanının felsefesini yapalım mı bu yazıda? Zaman size sıradan, akışkan, sabit akımla akan bir nehir gibi geliyor olabilir. Belki de biz abartıyoruz zaman ve beyin meselesini. Bakın zaman zihninizin tamamen dışında olan bir şey değildir. Zihnimizin bir uzantısıdır. Ve zihniniz beyninizin bir çıktısıdır. Bu durumda beynimiz için zamanı tahmin eden bir zaman makinasıdır denebilir. Beynimiz zamanı algılamakta ya da anlamakta çok zorlansa da, onu iyi tahmin edebilen bir makinadır. Ancak bu tahmini yürütmek için dışarıdan veri ve tecrübeye ihtiyaç duyar. Yani siz saate baktığınızda beyniniz ilk seferinde saniyenin ne kadar sürede hareket edeceğini daha az tecrübe ettiği için, içerideki bütün işlemler biraz daha uzun sürer ve siz o ilk saniyeyi daha uzun sürede tecrübe edersiniz. Sonraki saniyelerde bu hızla düzelir.
Beynimizin bir zaman makinası olması bize çok büyük avantajlar sağladı. Taşı yontarak onu silaha çeviren adam bunu ileriki günlerde ki avlanmaları için kullanmayı planlıyor olmalıydı elbet. Ancak büyük bir de dezavantajı oldu. Kendimiz dâhil etrafımızda ki her canlının bir gün öleceği gerçeği. Zaten bunu kabul etmeyip kendimize unutturmamak için yapmadığımız şey de kalmadı.
Siddharta’nın dediği gibi; “Zaman gerçek değildir, Govinda, ben sık sık yaşadım bunu. Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka bir şey değildir.”
Zaman sonuçta her daim insan evladının en büyük anlam çabalarından biri olmuştur. Beraberinde zaman yolculuğunda büyük bir fantezi olmuştur. Günümüz fizikçileri zamanın ne olduğu konusunda yavaş yavaş bilgiler edinmektedir. Zamanın ne olduğunu tam bilmemekte onun akıp giden doğrusal bir nehir olmadığına dair çok ciddi bir kanaat var.
Sinirbilimi için zaman, tıpkı gerçeklik gibi bir algımız. Yani beynimizin dışında olan bir gerçeklikten ziyade içinde olan bir uydurma. İşte bu yüzden, cuma günü son dersin son dakikaları saatler sürer.