Seçim belirsizliğinin geride kalması, para politikasının doğru bir zemine oturması, beklenti yönetiminin güçlenmesi, not artışlarının devam etme olasılığı ve gri listeden çıkma gibi potansiyel konular ikinci ve üçüncü çeyrekte Türkiye’ye olan sermaye akışını (portföy akımları) destekleyecektir. Son yılların en güçlü sermaye girişini görme ihtimalimiz mevcut (bono+hisse). Öte yandan bundan sonrası için daha stabilize olmuş bir TL’den bahsedebiliriz. TCMB Rezervleri açısından da dip seviyeleri görmüş olabiliriz ve bundan sonrasında merkez bankasının yeniden rezerv biriktirmeye başladığı bir dönem olası gözüküyor.
Bu özetin ardından en önemli konumuz olan enflasyonla mücadeleye bakarsak. Son gelen enflasyon verileri sonrası yıllık rakam yüzde 70’e yaklaşmış durumda ve Haziran ayına kadar bu yükseliş devam edecek. Verinin detaylarında hem kur geçişkenliğinden kaynaklanan çekirdek enflasyondaki yükseliş, hem hizmet enflasyonunun son derece katı olması gibi konular bu mücadelenin daha zor olacağını ve zaman alacağını gösteriyor.
Bu hafta gelen Mart ayı geçici dış ticaret verilerinde de halen tüketim malı ithalatındaki yıllık artışın yüzde 20’lere yakın seyretmesi, iç talebin gücünü, özellikle tüketim talebinin gücünü ortaya koymakta. Fakat bu verilerin geride kaldığını özellikle son iki haftada gelen son derece güçlü sıkılaşma adımlarını hesaba katarsak ekonominin önünde belirgin bir soğuma sürecinden bahsedebiliriz. Dolayısıyla muhtemelen yıllık bazda yüzde 5’e yakın artış kaydettiğimiz birinci çeyreğin ardından her çeyrek kademeli yavaşladığımız bir iktisadi senaryo şaşırtıcı olmayacak.
Kredilerdeki yavaşlama devam ederken reel kesimin bir süre daha krediye erişiminin zor olması beklenmeli. Çünkü enflasyonun seviyesi ve katılığı yüksek, mücadele de zaman alacak. En azından bundan sonraki 4-5 aylık vadede de para politikasının sıkı duruşunun artması olası. Bir de bunlara olası enerji zamlarını da eklersek bir süre daha enflasyonun belini kırmak zor olacak. Toplamda merkez bankasının bu mücadelede son derece kararlı durduğunu ve beklenti yönetimini de iletişimini de buna göre yaptığını biliyoruz, bu son derece kıymetli ve süreci daha öngörülebilir kılıyor.
Elbette ki soğuyan bir ekonomide reel kesim bilançoları üzerinde risk oluşturur. Dolayısıyla reel kesimin bundan sonraki nakit yönetimini daha da sıkılaşan bir para politikası çerçevesinde yapması gerekecek. Zorlanan bilançolar da, işsizlikte artış da göreceğiz. Benzer şekilde bankalar açısından da aktif kalitesinin dikkatli yönetilmesi gereken bir dönem. Şu an bankacılık sektöründe takibe giden alacak oranı son derece düşük ve yüzde 1,6 seviyesinde. Burada elbette artış kaçınılmaz gözüküyor. Fakat bunun sistem üzerinde bir risk oluşturması da çok söz konusu değil. Unutmayalım enflasyonla mücadele hele ki enflasyon yüzde 70’lerin üzerine çıktıysa maliyeti olan, vakit alan, sabır gerektiren bir süreç. Dolayısıyla her kesimin buna hazırlıklı olmasında fayda var.
Süreç doğru işlediği takdirde, 2024 sonunda enflasyonun şu anki piyasa beklentilerine (yüzde 40-45 bandı) yakınsama ihtimali de oldukça yüksek. Buradaki en belirsiz konu büyümenin ne boyutta yavaşlayacağı. Sıkılaşma devam ettiği ve yıl sonunda da sürdüğü takdirde, düşündüğümüzden daha fazla bir iktisadi yavaşlama (sert iniş) görme olasılığını da söylemek lazım.
TL Konusu...
Faiz artışı ile başlayan ve seçimin geride kalması, ekonomi yönetiminin yoluna devam etmesi ile gelen süreçte TL tarafında nominal değerlenme görmekteyiz. Birkaç güne bakarak yorum yapmak eksik olabilir. Yine de TCMB’nin TL’de daha fazla değerlenmenin önüne de geçmek adına piyasadan döviz almaya başladığını görüyoruz.
Dolayısıyla TCMB şiddetli değer kaybı istemediği gibi, değer kazancına da sıcak bakmıyor (ki doğru adım). Unutmayalım TL’deki nominal değer kazancı iç talebi destekleyen bir faktör. Oysa ki banka iç talebi net şekilde soğutma çabasında. Öte yandan zaten zor durumda olan ihracatçıyı değerli TL’nin daha da zorlaması da tercih edilmeyecektir.
Yabancının TL’ye dair duruşu net. Son dönemdeki gelişmeler çerçevesinde ekonomiye para sokmaya hazırlanan bir yabancı mevcut. Hane halkı ve reel kesim tarafında ise yılın ilk çeyreğinde dövize talebin çokça arttığını izlemiştik. Bu durum tahminim yerini sakinlemeye bırakacaktır. Dolayısıyla en azından önümüzdeki yakın dönemde TL açısından aşağının da yukarının da bir miktar sınırlı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yıl sonu piyasa tahminlerinde de bir miktar yukarı yönlü hareketler halen korunuyor.
Büyük resme bakacak olursak, son 6-7 yıldır finansal piyasalarda yaşadığımız olumsuz sürecin tersine dönmesi ve bunun konjonktürel değil de yapısal/kalıcı olma fırsatı mevcut. Umarım ülkece bu fırsatı görüp doğru değerlendiririz. Ve böylece bundan bir sonra gelmesi gereken reform adımlarına özellikle eğitimde ve hukukta alan açmış oluruz.